4.Bölüm

96 8 3
                                    

Keyifli okumalar

*

"En azından ümit ediyordum."

*

Sıra şahitlere gelmişti. "Şahitlerimiz Beril Soysal ve Bedirhan Harmandalı. Bu çiftlerimize şahitlik ediyor musunuz?" Beril ve adının Bedirhan olduğunu anladığım yakışıklı adam birbirlerine baktılar. Gözünü ilk kaçıran Beril oldu. Gözlerimin içine baktı. Benden izin istiyordu. Gözlerimi acıyla evet anlamına gelecek şekilde kırptım. Derin nefes alarak, "Evet." dedi. Ardından Bedirhan da "Evet." dedi. Onların cevaplarıyla birlikte Ölüm memuru da konuşmasına devam etti;

"Evet. Bu güzel çiftimiz belediyemize başvurarak evlenmek istediklerini beyan ettiler. Bugün şahitlerin huzurunda da bu beyanlarını dile getirdiler. Ben de İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin bana vermiş olduğu yetkiye dayanarak; sizleri karı koca ilan ediyorum. Gelini Öpebilirsiniz."

Bu adam artık benim kocamdı. Bir dakika! Nikah memuru Ferman'a beni öpmesini mi söylemişti yoksa ben mi yanlış duymuştum? Daha yeni, şu an tanıdığım bir adamın beni öpmesine izin vermeyecektim herhalde. Beril ile endişeyle birbirimize bakıyorduk. Acaba Ferman ne yapacaktı?

Nikah memurunun gözlerinin içine baktı. Onun bakmasıyla nikah memuru başka bir nikaha daha yetişmesi gerektiğini söyleyerek adeta kaçmıştı. Daha sonra anons veren adamın olduğu tarafa dönerek hafif boğazını temizledi, "Öhöm öhöm" anonsun sesi gelmeye başladı;

"Evet değerli misafirlerimiz, nikah törenimiz bu kadar. Yeni çiftimize her iki cihanda da mutluluklar diliyoruz."

Galiba bunlar ailecek dilsizdi. Adam resmen işini öksürerek hallediyordu. Anons sesinden sonra herkes teker teker bulunduğumuz masaya doğru gelmeye başlamıştı. Gelen giden "Tebrik ederim, Allah bir yastıkta kocatsın, ömür boyu mutluluklar dilerim." falan diyordu. Onlar dua ettiklerini sanıyorlar ama bunların her biri benim için bedduaydı. Herkes çıktıktan sonra koskoca salonda bir ben, Beril, Bedirhan bey, Ferman bey ve Talaz bey kalmıştık. Talaz bey başladı lafa,

"Evet, Bu gün de bitti. Artık karı kocasınız. Hadi Ferman, Bedirhan'ı da al git bir eve çeki düzen ver. Ben kızlara önce bir yemek yedireyim, sonra Defne'yi bırakırım. Beril'i de evine bırakırım."

Ferman Bey, bir dakika ne beyi? Böyle bir insana bey denmez ki! Zorla birini karısı yapan bir insana bey demek, diğer beylere hakaretti. Neyse Ferman kafasını tamam anlamında sallayarak Bedirhan ile uzaklaştılar. Bunca şeyin arasında Bedirhan'ın Beril'e kaçamak bakışları ve Beril'in göz kaçırmaları gözümden kaçmamıştı. Aralarında bir şey mi vardı? Yarın ki ilk işim Beril'i dökmek olacaktı.

Ferman ve Bedirhan arabaya atlayıp gitmişlerdi. Onların gidişiyle Talaz beyin-bey dememin sebebi aramızda yaş farkının olmasıydı- şevkatli bakışlarının yerini yine kenafir bakışları almıştı. "Hadi yürüyün bakalım. Sizinle işimiz var"

Anlaşılan eve falan gitmiyorduk. Kim bilir yine ne tür şeytanlıklar peşindeydi. Arabanın önündeydik. Beril ile benim kapımı açtıktan sonra kendisi de arabadaki yerini almıştı. Aynadan ufak bir bakış attıktan sonra da arabayı çalıştırıp hareket ettirmişti. Bugün ki son duam, en kısa zamanda bu lanet olası günü noktalamaktı.

Hâlâ yoldaydık. Yol boyunca arabanın penceresini açmış dışarı bakıyordum. Arabanın hızıyla uzun düz saçlarım havalanıyordu. Bu da hoşuma gidiyordu. Bir süre sonra gittiğimiz yollar bana tanıdık gelmeye başlamıştı. Her adım attıktan sonra gözlerimden yaşlar akmaya başlamıştı. Sonunda durmuştuk. Evet, Burası benim evimdi. Ailem ile yaşadığım mutluluk yuvamdı.

Talaz Bey'in gelip kapımı açmasını beklemeden aşağı indim. Aynı şekilde Beril de inip yanımda belirdi. O da ağlıyordu. Daha fazla beklemeden koşar adımlar ile eve yöneldik. Ardından görkemli dış kapımızı çaldık. Bir süre alacaklı gibi çalmaya devam ettik. Aniden kapıyı ilk defa gördüğüm hizmetçi kılığında bir kadın açtı. Talaz Bey'e, "Hoş geldiniz efendim. Buyurun!" dedi ve eliyle içeriyi gösterdi. Hızlıca önünden geçerek evin salonuna daldım ve bağırmaya başladım;

"Anne! Baba! Rüzgâr! Nerdesiniz? Ben geldim. Baba Defne Yaprak'ın geldi, hadi gel. Neredeyseniz çıkın ortaya!"

Merdivenlerden ağlamaktan yüzü gözü şişmiş ve solmuş annemi ve gözlerindeki korkuyu beş metre ileriden görebildiğim Rüzgâr'ı görmüştüm. Babam? Peki babam neredeydi? Hemen Talaz'a döndüm, "Babam nerede? Ne yaptın ona? Anlaşmayı bozmadın değil mi? Eğer babama bir şey yaptıysan seni kendi ellerimle öldürürüm anladın mı?"

Talaz'a bakarken arkasından babamın geldiğini gördüm. Kapıyı açan kız babamın tekerlekli sandalyesinden ittirerek yanıma getirmişti. Her yeri sargılıydı. Gözyaşlarım sular seller gibi akmaya başlarken, babamın yanına diz çöktüm. Tamamen felç olduğu için ağladığını gözyaşlarının elime damlamasıyla anlamıştım. Kafasını indirip gözüme bile bakamıyordu. Kafasını iki elimin arasına aldım ve ela gözlerinin içine bakarak konuşmaya başladım,

"Baba. Babam. Bak, ben geldim. Senin için. Bana 'Hoş geldin Defne Yaprak'ım' demeyecek misin? Ayağı kalkıp sarılmayacak mısın? Merak etme baba! Size bir şey olmasına izin vermeyeceğim. Duydun mu baba? Defne yaprağın size bir şey olmasına izin vermeyecek! Sürekli yanınıza geleceğim, söz!" Talaz'ın gidelim işaretini gördüm ve gözyaşlarımı sildikten sonra devam ettim, "Şimdi ben gidiyorum. Arada siz de gelirsiniz. Bedir abi getirir. Sahi Bedir abi nerede?"

"Neriman abla nerede? Zeynep? Zeynep abla nerede?" -Talaz Bey'in göğsünü yumruklayarak, "Ne yaptın onlara? Hemen cevap ver adi pislik!" dedim. Ona vurmamam için ellerimi tuttu ve her lafından sonra ellerimi daha da sıkarak konuşmaya başladı,

"Oo bakıyorum gülümüz dikenli çıktı." düşünüyormuş gibi yaparak, "Hm bir söz vardı, hatırlayan var mı? Dur bakalım neydi? Hah hatırladım; 'Gülü seven dikenine katlanır' tamam dikenli olabilirsin ama merak etme, Ferman seni dikenli de sever." ardından göz kırparak lafını sonlandırdı. Israrla onları sormaya devam ettim,

"Sana neredeler dedim. Onlara bir şey yapma sakın!"

"Onları çok mu merak ediyorsun? Tamam." ses tonunu yükseltti, "Getirin!"

Buradan içim rahat bir şekilde ayrılmam için onların iyi olup olmadığını öğrenmem gerekiyordu. Neden getirin demişti ki? O an içime bir kuruntu çöktü. Babama bunu yapan pislik, kim bilir onlara neler yapmıştı? içten içe umarım ayakta durabiliyorlardır diye dua etmeye başladım. Bundan emin olmasam da sadece ümit ettim.

Az sonra içeri hırpalandıkları her yerden belli olan gözleri yaşlı Zeynep abla ve Neriman abla girdi. Hemen arkalarından da Ağzı burnu kanlar içinde, iki şerefsizin elinden kurtulmak için çırpınan Bedir abiyi gördüm. Hemen onların yanına koştum ama diyecek tek bir kelime bulamıyordum. Ağlamam gittikçe şiddetleniyordu. Acaba daha neler görecektim? Acaba bu adi herif daha aileme neler yapacaktı? İyice yaklaştım ve ağzımdan sadece şu kelimeler döküldü;

"Özür dilerim!"

Zeynep abla lafa girdi, "Şşt! Bir daha bunu duymayayım. Sen özür dileyecek hiçbir şey yapmadın. Şimdi neyin doğru olduğunu düşünüyorsan onu yapmaya git kızım. Biz iyiyiz. Hadi durma!"

Kafamı sağımdaki Neriman ablama çevirdim. O da hadi git anlamında kafasını sallıyordu. Daha sonra solumdaki Bedir abiye döndüğümde Zeynep Abla ve Neriman Abladaki gibi bir ifadeyle karşılaşmıştım. Titrek sesimle "Sizi çok seviyorum." dedim ve geldiğim yere, babamın dizlerinin dibine çöktüm. Hıçkırıklarımı daha fazla tutamıyordum. Aniden arkamdan biri sarılmıştı. Dönüp baktığımda Kömür siyahı gözlerinden boncuk boncuk yaşlar döken biricik Rüzgâr'ımı gördüm. Benden tam ayrılmadan şunlar döküldü dilinden;

"Abla beni bırakma!"

A'VAZ (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin