Bölüm 21: "Keşfedilmemiş Bir Okyanus"

Start from the beginning
                                    

Mutfağa ilk önce giren olmuştu. Babası da hemen arkasındaydı. Haena, masaya oturduğunda aklındaki soruyu sormaya karar verdi, "Baba, kraker nereye kayboldu?" Taehyung, kızının sorduğu soruya rahatlıkla bir cevap verdi, "Uyandığımda ben de onu göremedim. Senin odanın kapısı açıktı, penceren de öyle. Oradan çıkmış olmalı."

"Odamın penceresini ben açmadım."

"Fakat penceren açıktı."

"O halde sen mi açtın baba?"

"Bilmiyorum Haena, hatırlamıyorum. Neden bu kadar sorguluyorsun? Krakerin gidişine üzüldün mü?"

Haena, bir şeyleri belli etmeye çalışıyordu fakat Taehyung da gözlerini kapalı tutmak konusunda ısrarcıydı. Pencere ayrıntısına o kadar inanmıştı ki kızının neden bahsettiğini düşünmüyordu bile.

"Evet," dedi Haena. "Üzüldüm." Babasının kabullenmeyeceğini fark ettiği için bu konuyu bir daha açmamaya karar verdi.

"Prensesim, bu kadar üzülme." Kızının başını öne eğmesinden ötürü o da üzülüyordu. Onu teselli etmek için, "İşlerim düzene girerse ailemize bir evcil hayvanı dahil edebiliriz." dedi. "Bir kedi veya köpek nasıl olur?"

Haena, hayvanları seviyordu. Ancak o sabah kendini susuz ve yorgun hissettiği için bu soruyu başını sallayarak geçiştirdi. Ayrıca yataktaki koku da dahil evin içindeki bütün kokular ona ağır geliyor, kafasını karıştırıyordu. Babasının kokusu artık yumuşak ve tatlı bir kokudan fazlasıydı. İştahını açan kan kokusu da onu cezbediyordu.

Taehyung, evcil hayvanlar hakkında konuşurken küçük kızın gözleri babasının ellerinin üzerindeki belirgin damarlardaydı. Damarları takip ederek gözlerini yukarıya çıkardı ve koluna ulaştı. Taehyung, kazağını dirseklerine kadar sıyırmış, adeta avcıya bir alan bırakmıştı. Haena, nasıl avlanacağını bilmiyordu. Ancak içgüdüleri bu damarlı kollardan birine saldırması için onu zorluyordu.

Masadaki su bardağına sanki son çaresi buymuş gibi hızlıca ulaştı. Titreyen eliyle bardağı kaldırıp dudaklarına götürdüğünde babasının dikkati başka bir yöndeydi. Bu durum Haena için iyiydi, bütün vücudunu rahatsız eden susuzluk hissiyle uğraşırken babası onu görseydi fazlasıyla endişelenirdi.

Suyu içtikçe daha fazla içme ihtiyacı duyuyordu. O da biliyordu ki istediği şey bardağın içindeki su değildi. Babasının pencerenin açık olmama ihtimalini kabullenemediği gibi Haena da artık su ve yemek olmadan yaşayabileceği ihtimalini kabullenemedi. İçi çikolatayla dolu olan çörekten büyük bir ısırık aldı. Artık çikolatanın tadı eskisi gibi lezzetli değildi. Sadece damarları düşünüyordu. Damarlardan akan kanı tatmak istiyordu.

Yarısını yemiş olduğu çöreği tabağına bıraktığında babasının onunla konuşmaya devam ettiğini fark etti, "Akşam evde olmayacağım." Ayrıca artık mutfakta bir başka ses daha vardı. Kutudaki süt, eskisinden daha gürültülü geliyordu kulağına. Babası da bu gürültüye eşlik ederek konuşuyordu, "Yine büyükannen ve büyükbabanla kalacaksın, tamam mı?"

Haena'dan bir cevap gelmese bile aldırış etmedi. Elindeki büyük bardağı masaya bıraktı ve kızına, "Sütünü bitirmeden masadan kalkamazsın." dedi. Haena, küçük elleriyle bu büyük bardağı kavradı ve dudaklarına götürdü. Kutudan çıkan sütün kokusu eskisinden daha yoğundu. Tadı da eskisi gibi lezzetli değildi.

Buna rağmen Haena, babasına bir şey belli etmemek adına bardaktaki sütün tamamını mideye indirdi.

***

Akşam saatlerinde köşke, Jungkook'u ziyarete gelen kişi Mina'ydı. Köşke gelir gelmez de ziyaret ettiği ilk oda, çalışma odası olmuştu. Gala gecesine uygun bir siyah ve sade sayılabilecek türden bir elbise giymişti. Kulak memesinden boynuna kadar inen ince ve uzun küpeleri küçük ama değerli taşlarla süslenmişti. Siyah elbisesine rağmen kıvrımlı vücudu ve hafif makyajıyla beyaz bir kuğu kadar zarif görünüyordu bu kadın. Jungkook'un alışık olduğu gülüşünü de dudaklarına yerleştirdiğinde, "Ne zaman çıkıyoruz?" diye sordu kadınsı ses tonuyla.

DEUS | Taekook Where stories live. Discover now