Gün 19 - Boşluktaki Gözler / 19 Mart 2012

15 0 0
                                    

Sıradan bir gün. Artık sakallarımı kesmiyorum. Salondaki koltuklardan birisi sokak kapısını destekliyor. 

Televizyon sehpası üzerinde Numan'dan aldığım şaraplardan bir tanesi, bitirilmeyi bekliyor. Güzel haber ise bugün elektriklerimiz var. Ayrıca buzdolabında hala bozulmamış yiyecekler var. Fakat alışveriş günü yaklaşıyor. Güvenlik tereddütlerimiz ve beklentilerimiz azaldıkça dışarıda olan biten hakkında kafamızdaki sorular artıyor. Ailelerimiz, arkadaşlarımız hepsi artık yok. Lise aşkımın beni en iyi dostum ile aldattığında hissettiğim gibi hissediyorum. Yalnız bırakılmış ve çaresiz.

Gün içersinde karşı komşumuzun evine girdik. Ayakkabılık ve çevreleyen duvar kana, camlar kırık. "Sanki Zeus bu evde birine tecavüz etmiş." diye söylendim. Bütün dağınıklığın içerisinde evde küçük bir dövüş yaşanmış gibi. En azından iki tane vazo duvara fırlatılmış. Zaten burada yaşayan çift kavgalarıyla meşhurdu.

Yatak odasında ağzı açık bir bavul buldum. İçerisinde Mehmet Bey'in birkaç iyi giyimli adamla fotoğrafı bulunuyordu. Arkasında "Türk Musikisi Devlet Konservatuarı Hatırası" yazıyordu. Bavulun içinde bulunan kıyafetleri kaldırdıkça iç kısmında sotelenmiş kaliteli bir şampanya olduğunu fark ettim. O esnada Zeynep şen bir kahkaha attı. 

"Bırak insanların özelini. Gel bak neler buldum." diye seslendi mutfaktan. Vakumlanmış 4 paket tavuk göğsü, lor peyniri, yığınla dondurulmuş domates. Bu birazda olsa keyfimizi yerine getirebilecek türden bir yenilikti.

Apartmanımızda herkesin yatak odası kapısının arkasında gizli bir kasa mevcut. İlginç olan ise bizim kasamızın anahtarı Mehmet Özkan Bey'in kasasını da açmasıydı. Gün gelir her şey normale dönerse hırsızlığı meslek olarak yapacağım sanırım. 

Kasanın içersinden fotoğraflar, altın bir saat ve siyah bir poşet çıktı. Sanırım eski bir aile fotoğrafı. Yaşlı ama dimdik bir adam ve kucağında iki tane sıska çocuk. Saat ise 10:22'de durmuş. Poşetin ise yıllardır burada kaldığı yüzeyinden belli. Yıpranmış ve bazı yerleri yırtılmış. İçersinden Milli İstihbarat Teşkilatı'nın yaka rozeti, bir kadının tapınabileceği güzellikte bir yüzük ve 20 civarında 9 milimetrelik mermi çıktı. Hayatımızın son haftalarında yeterince sürpriz yaşadık. Yeni bir sürpriz yaşamamak için Mehmet Bey'in istihbarat çalışanı olma ihtimalini konuşmamaya karar verdik.

Hava yavaş yavaş kararıyor. Dışarıda hiç ses yok. Fakat yinede gecenin karanlığında birkaç gölgenin hareket ettiğini fark ettim.

Bu satırları yazmadan iki dakika önce 300-400 metre uzağımızda gürültülü bir silah ateşlendi. Silahın oluşturduğu ses içimizdeki yalnızlık hissini biraz da olsa azalttı. 

Şuan karşımda biricik karım Zeynep oturuyor. Sırtını duvara yaslamış, dizlerini kırmış, tek eli Ahmet Ümit'in Bab-ı Esrar'ının üzerinde. Diğer eli ise saçlarında. Yeşil gözleri ıslanmış bir şekilde boşluğa kilitlenmiş. Belli ki düşünceleri onu uzağa götürmüş. O hala gördüğüm en güzel kadın. Fakat geride bıraktığımız zorluklar onu biraz değiştirdi. Artık mizacı daha sert ve güçlü.

Hayatımın kadınına sarılarak uyuma gibi bir planım var günlük. Bu kadar karalama yeter. 

Zombi Günlükleri : Hayatta KalmaDär berättelser lever. Upptäck nu