TEKRAR HOŞ GELDİNİZ, BAY HOLMES

720 69 55
                                    

Bölüm Şarkısı : Billie Eilish - Lovely

Mycroft Holmes elindeki dosyayı incelerken, kardeşine seslendi, "Hiç boş durmadın, değil mi? Çalışkan arı."

"Moriarty'nin ağı. Ortadan kaldırmak iki yılımı aldı."dedi Sherlock, elindeki gazeteyi yere bırakarak. Tıraş olurken okumak zor olmalıydı ama o bundan pek etkileniyor gibi durmuyordu.

"Kaldırdığından emin misin?"

"Sırplar bulmacanın son parçasıydı." Pek umurunda değildi aslında. Yapması gerekeni yapmıştı. Ve şimdi düşünebileceği tek bir şey vardı. İki yıldır ortada yoktu ve yapması gereken bir konuşması vardı. Öyle ya da böyle, John Watson'ın onu affedeceğinden emindi. Bunu kısmen onu korumak için yapmıştı zaten. Kısmen mi, muhtemelen, tamamen...

"Evet. Baron Maupertuis ile iyice derine inmişsin. Büyük bir plan."dedi Mycroft.

"Devasa." diyerek onu düzeltti Sherlock. Anlaşılan o ki, Mycroft bu konuda konuşmakta ısrarcıydı. Mycroft elindeki dosyayı incelemeyi bırakıp, kapattı, masanın üzerine koydu. "Neyse. Artık güvendesin."

Sherlock'tan bir cevap bekledi. Cevap değil. Teşekkür. Sonuçta onun için kolay kolay girmeyeceği bir ortama girmişti. "Küçük bir teşekkür fena olmazdı."

"Ne için?" Sherlock ise, kesinlikle bir teşekküre gerek duymuyordu. Dahası, kardeşinin bunu hak ettiğini düşünmüyordu.

"Dahil olduğum için."

Sherlock eliyle onu tıraş eden adama durmasını işaret. "Unuttuysan söyleyeyim, saha çalışması benim doğal alanım değil."diyerek kendisini birazcık açtı Mycroft.

Sherlock yerinden doğruldu ve, "Dahil mi oldun? Orada oturup kemiklerimi kırmalarını izledin."dedi. Aksini yapsaydı şaşırırdı zaten. Mycroft Holmes'ten de tam olarak bu beklenirdi.

"Seni kurtardım." Evet, geç olsa da kurtarmıştı. Kurtarmış sayılabilirdi. Kimin saydığına göre değişirdi, muhtemelen.

"Hayır, ben kendimi kurtardım. Neden daha önce müdahale etmedin?"

"Kendimi ele veremezdim. Her şeyi mahvederdi."

"Zevk alıyordun."

"Saçmalık." Lâkin evet, birazcık, zevk aldığı doğruydu. Ama ölmesine izin verecek ya da ölmesini izleyecek kadar değil.

"Ah, kesinlikle alıyordun."dedi Sherlock. Kendisi zevk alır mıydı, çok değil. Ama o almıştı. Mycroft zevk almıştı.

"Oraya gizli gizli girmek ne kadar zordu biliyor musun Sherlock? Aralarına girmek. Sesler, insanlar!"

Sherlock yeniden uzandı. "Sırpça konuştuğunu bilmiyordum."

"Konuşmuyordum. Ancak dilin Slav kökenleri var. Bolca Türkçe ve Almanca  kelimeler... Birkaç saatimi aldı."sesinde bir çeşit gurur veya kendini övme tınısı vardı.

"Yavaşlıyorsun."dedi Sherlock. Onu bu şekilde etkilemek mümkün değildi. Mycroft onu bu yöntemi kullanarak etkileyemezdi. Hoş, gerçi amacı bu değildi.

"Orta yaş, sevgili kardeşim. Hepimizin kaderi."

Kapı açıldı ve ikisi de başını o tarafa çevirdi. Bir kadın, elinde tuttuğu takım elbiseyi Sherlock Holmes'a gösteriyordu.

***

"Bu meseleye tüm dikkatini vermeni istiyorum Sherlock."

"Sence bu gömlek nasıl?"

"Sherlock!" Bu konu önemliydi, çok önemli hem de. Ama anlaşılan sevgili kardeşi, önemi anlamakta güçlük çekiyordu. Ve bununla uğraşmak istemiyordu Mycroft. Sherlock'un bir an önce büyümesi gerekiyordu.

"Yeraltı teröristlerini bulacağım Mycroft. Beni Londra'ya geri gönder yeter. Orayı tekrar tanımam, alışmam gerekiyor. Kalbinin her çarpışını hissetmem gerekiyor."

"Bu bilgileri alırken adamlarımızdan biri öldü. Bütün konuşmalar, Londra'da terör saldırısı olacağını gösteriyor. Büyük bir saldırı."dedi kadın.

Sherlock ceketini giyerken, "Ya John Watson?"dedi. Hâlâ umurunda olan oydu. Terör saldırısı hâlledemeyeceği bir şey değildi sonuçta.

"John mu?"

"Onu gördün mü?"

"Tabii. Her Cuma balık ve patates yemeye gidiyoruz."diyerek alay etti Mycroft. Açıkçası o küçük asker umrunda değildi. Ama kardeşi gözlerini devirince, istediğini vermek zorunda kaldı. Kadın, Sherlock'a bir dosya uzatırken konuştu.

"Elbette gözlerimi üzerinden ayırmadım. Onu hazırlamak için hiç irtibata geçmedik."

"Evet. O bıyıktan kurtulmamız gerek."dedi Sherlock, elindeki John Watson'dan habersiz çekilmiş fotoğrafa bakarak.

"Biz mi?"

"Dede gibi olmuş. Yaşlı bir adamla gezinirken görünemem. John'a bir süpriz yapacağım. Çok sevinecektir."

"Öyle mi düşünüyorsun?"dedi Mycroft. Kardeşinin düştüğü bu hâlden hem eğleniyor hem de ona acıyordu. Neye dönüşmüştü böyle? Kalbini birisine açmıştı ve Mycroft emindi ki, kardeşinin kalbi John Watson tarafından kırılacaktı.

"Baker Sokağı'na gideceğim. Belki bir pastadan çıkarım."dedi Sherlock. Mycroft' un imasını anlamamış gibiydi. Aslında heyecanlıydı. John'u iki yıldır görmemişti. Şüphesiz ki, tuhaf bir karşılaşma olacaktı.

"Baker Sokağı mı? Artık orada değil."

Tamam, Sherlock bunu kesinlikle beklemiyordu. John, 221B.'den taşınmıştı? Neden? Orayı nasıl terk ederdi? Orası onun evi olmamış mıydı?

Sherlock'un bu tepkisini fark eden Mycroft, aklındaki soruyu cevapladı. "Neden orada olsun ki? İki yıl oldu. Hayatına devam etti."

"Ne hayatı? Buralarda değildim. Bu akşam nerede olacak?"dedi Sherlock. Alay edercesine konuşmuştu ama haklı olduğunu düşünüyordu. O yokken John Watson'ın bir hayatı olmuş muydu? Elbette mutlu olmasını isterdi ama o varken. O yokken mutlu olabilmesi, mümkün müydü?

"Ben nereden bileyim?"

"Hep bilirsin."

Mycroft tatminlikle gülümsedi. "Marylebone Road'da bir akşam yemeği rezervasyonu var. Küçük, hoş bir yer. Birkaç şişe 2000 yılı Saint-Emilion'ları var. Şahsen 2001 yılını tercih ederim."dedi.

Bir randevusu vardı. Sorun yoktu, onu seçecekti. O yokken birileri olabilirdi. Ama o gelmişti artık.

"Belki de bir uğrarım."

"Hoş karşılanmama olasılığın var."

Var mıydı? Tabii ki hayır. John Watson'dan bahsediyoruz burada. O, Sherlock'u hoş karşılamayacaktı, öyle mi? Gözleriyle görse inanmazdı Sherlock. Belki biraz bağırırdı ve belki de bir yumruk? Ama hoş karşılanmama? Hayır...

"Hayır, yok. Şimdi, nerede?"

"Ne nerede?"

"Ne olduğunu biliyorsun."

Kadın, Sherlock'un paltosunu getirdi ve giymesi için tuttu.

"Tekrar hoş geldiniz, Bay Holmes."

"Teşekkürler."

Çıkmadan önce Mycroft'a baktı, "Kardeşim."diyerek selam verdi. Hazırlanması gereken bir randevu vardı. Belki de, bozması gereken...

***

798 kelime. Biliyorum, ilk bölüme göre kısa. Aslında devam etmeyi düşündüm ama sonra vazgeçtim. Üçüncü bölümü daha uzun yapacağım. Bu arada, 'kadın' derken, isminin Anthea olduğunu söyleyen ama aslında ismi o olmayan kadından bahsediyordum. İsmi gerçek ismi olmadığı için, ismini kullanmamayı tercih ettim.

Umarım beğenmişsinizdir, düşüncelerinizi yorumlarda belirtmeyi unutmayın;)

THE GAME IS OVER// JOHNLOCKWhere stories live. Discover now