18. BÖLÜM

249 11 0
                                    

   Yine bir okul günü canım sevgilimle okula gelmiş beynimize ders sıkıştırmaya çalışıyorduk. Yani en azından ben öyle yapıyorum. Bugünlük dersin bitmesine son iki ders kalmıştı. 10 dakikalık teneffüste sevgilimi görmek amacıyla koridora çıkmıştım. Semih'de koridorun öbür ucunda, kulağında telefon, yüzünde ciddi bir ifadeyle bana doğru geliyordu. Normalde gülümserdim ama hiç sırası değilmiş gibi geldi.

   Semih yanıma gelince hâlâ telefonla konuşuyordu. "Tamam, sakinim beyefendi söyleyin hadi." diye, bağırdı. Birkaç saniye sonra ne diyeceğini bilemez halde suratıma baktı. Telefonu elinden düştü ve nefes almakta zorlandığını gördüm. Arkasındaki duvara yaslandığında ben iyice panik olmaya başladım. Yavaşça yere oturdu.

   Yanına oturunca kafasını bana çevirdi. "Annem..." dedi ve derin bir nefes aldı. "Annemle babam, kaza geçirmişler." dedi. O anki şaşkınlığımla elimi ağzıma götürdüm. "P-peki durumları nasılmış, iyilermiş değil mi?" dedim zorla. Kafasını iki yana salladı. "Annem iyiymiş, ama babam... Durumu çok kötüymüş Bade, uğraşıyorlarmış ama kurtarılması mümkün değilmiş." Elleriyle yüzünü kapattı. Aklıma yapılacak hiçbir şey gelmedi. Böyle bir durumda ne yapmam gerekiyordu ki.

   Ona sarıldığımda ellerini yüzünden çekmedi. "Ben babama birşey olursa ne yaparım Bade. Nasıl yaşayacağım ben babamsız." dedi. O kadar haklı ki. Diyecek hiçbir şeyim yok.

   Tam o sırada önümüzden müdür yardımcısı geçiyordu. "Hocam!" diye seslendim ve ayağa kalktım. Yanımıza gelip "Ne oldu?" diye sordu, Semih'e bakarak. "Hocam, ailesi bir kaza geçirmişte, eğer izniniz olursa son iki ders için izin alabilir miyiz?" dedim. Beni ve semih'i çok iyi tanıdığı için kabul etti. "Ben izin kağıtlarınızı sınıflarınıza gönderirim. Çok geçmiş olsun." dedi.

***

   Hastaneye alal acele girmiştik. Şimdiyse sakince ameliyathanenin önünde oturuyorduk. Annesini odaya çıkartmışlardı. Henüz uyanmamıştı, ara sıra gidip kontrol ediyorduk. Babası ise hâlâ ameliyattaydı. Her çıkan doktor kurtarılmasının çok zor olduğunu söyleyip duruyordu. Semih bunları her duyduğunda daha da kahroluyordu.

   İki saat gibi bir süre sonra bir doktor daha çıktı ameliyathaneden. Biz ayaklanmıştık bile. Yanımıza gelip kafasını iki yana salladı. "Hastayı kaybettik, başınız sağolsun." dedi ve gitti.

   Semih dizlerinin üstüne çöküp ellerini yanlarına koydu. Onu hiç böyle görmemiştim. "BABA!" diyerek bağırmıştı. Sakin kalmaya çalışmıştım ama bende ağlamaya başlamıştım.

   Semih'i zar zor sakinleştirip annesinin odasına götürmüştüm. Sürekli ağlıyordu. İkili koltukta yan yana oturmuştuk. Ben Semih'e bakıyordum, o ise karşısındaki duvara feri sönmüş gözlerle bakıyordu. Bu hastane çok şey aldı ondan. Uzun zaman sonra konuştu. "Benim artık bir gölgem yok." dedi. Hiçbir şey ifade etmiyordu ses tonu. "Benim artık bir kalbim de yok. Güvenle yaslandığım duvarım yıkıldı benim." dedi. Tahmin edemeyeceğim kadar içi acıyordu.

   Şu hastanelerden bir türlü kurtulamadığımızı düşünerek Semih'e biraz daha yaklaştım. Elini tutup başımı omzuna yasladım. O da elimi sıkıp başını benim başıma yasladı. Artık ağlamıyordu ama kalbi yanıyordu. "İyi ki yanımdasın." dedi, elimi okşayarak. "Sen olmasan ben burada tek başıma ne yapardım bilmiyorum." dedi.

   Başını bana döndürünce bende ona baktım. "Beni hiç bırakma olur mu? Hep benim yanımda kal, sakın gitme." dedi. Elimi yanağına koyup akan gözyaşını sildim. Elimde bana verdiği yüzük vardı. "Sana söz veriyorum, ben hiç bırakmayacağım seni. Hep senin yanında kalacağım." dedim. Dudaklarını öptüm ve yine başımı omzuna koydum. Parmağımda ki yüzükle oynarken Semih'in saçlarımı öptüğünü hissettim.

İLK GÖRÜŞTE AŞK MI? (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now