16. BÖLÜM

284 8 0
                                    

   Hafta sonu sabah kahvaltı yaparken telefonuma bir bildirim geldi. Semih'ten bir mesajdı gelen.
"Hazırlan, kaçırıyorum seni."
   Harika. Şimdi pembe kareli pijamamdan ve öylesine dağınık topladığım saçlardan hemen kurtulmalıydım. Ne giyeceğim? Nereye gideceğimizi bilmek yardımcı olabilirdi. Her yere uyumlu bir şey lazım bana.

   Siyah kot pantolonumu ve üstüne de açık mavi kazağımı giydim. Küçük parlak küpelerimi takıp biraz rimel sürdüm. Yeterli bence. Yine Semih'den bir mesaj gelmişti.
"Hazır mısın?"
Geldiğini düşünüp camdan baktım ve evet gelmişti. Saçımı tarayıp aşağı indim.

   Gri kazağı ve siyah kot pantolonu ile gayet şık duruyordu. "Hoşgeldin." dedi. Alnımı öptü ve sarıldı. Bana arkasındaki arabanın kapısını açtı. Arabaya bindik ve Semih sürmeye başladı.

   Bir süre sonra bir otoparka girdik ve Semih siyah Citroen arabasını boş bir yere park etti. Arabadan indik ve el ele tutuşarak otoparktan çıktık.

   "Nereye gittiğimiz söylemeyecek misin?" dedim. Hiç tanıdık gelmiyor burası bana. Daha önce hiç gelmediğim bir yer. "Sürpriz." dedi sadece. Galata kulesinin tepesini görebiliyordum. Ama oraya gittiğimizden emin değilim. Çünkü ben Galata'ya da hiç gelmemiştim.

   Bir süre yürüdük ve Galata kulesine yaklaşınca yavaşladık. "Hiç tepesine çıktın mı?" dedi. Parmağıyla Galata kulesinin tepesini gösterdi. "Hayır hiç çıkmadım. Sen?" "Bende ilk defa çıkacağım. Buraya seninle birlikte geldim çünkü bazı rivayetlere göre buraya daha önce hiç çıkmamış bir çift birlikte en tepeye çıkarsa, hiç ayrılmıyorlarmış."

   Bunu ben de duymuştum. Demek hiç ayrılmak istemiyor benden. Açıkçası ben de Semih'in ilk ve tek olmasından yanayım. Merak ettiğim bir soru var. Semih benim hiç sevgilimin olmadığını biliyor. Peki onun hiç sevgilisi olmuşmuydu? Bunu şuan sormak ortamı gerer mi acaba? Ama merak ediyorum.

   "Semih?" "Efendim güzelim." "Bir şey soracağım, senin hiç sevgilin oldu mu?" Güldü "Hayır." dedi. "Fransız olduğumu duyunca peşimden koşan çok oldu ama, ben pek aldırış etmedim." "Neden?" dedim. Hiç mi sevmemiş içlerinden birini? "Çünkü onlar beni sevmiyordu. Yanlarında gezdirebilecekleri ve arkadaşlarına anlatabilecekleri iyi bir tip arıyorlardı sadece. Bense şimdiki gibi hem sevmek hemde sevilmek istiyorum." Mantıklı. Bu açıdan bakınca hakikaten çok mantıklı.

   Galata'nın tepesinden bakmak çok güzeldi. Harika bir manzarası vardı. Uçsuz bucaksız deniz buradan ayrı bir güzel görünüyordu. Semih çantasından siyah bir kalem çıkarttı ve bana uzattı. Ne yapmam gerektiğini biliyordum. Kalemi aldım ve en güzel yazımla duvara "Serra <3 Semih" yazdım.

   Birkaç fotoğraf çekindikten sonra bir kafeye gittik ve tatlı yedik. İkimizde aynı pastadan istemiştik. Çikolatalı. Benden sonra, şu hayattaki en güzel şey bence çikolatalı pasta. Tam pastanın keyfine varıyordum ki başım dönmeye başladı. "Semih!" diyebildim sadece. Artık gözlerimde kararmaya başlamıştı. Semih'in sesinden iyice endişelendiğini hissedebiliyordum. Çok zor ve ağır bir şekilde "Bunun içimde fındık var mı?" dedim. "Evet var. Alerjin mi vardı? Bade?" Artık nefes almakta da güçlük çekiyordum. Semih arkamda beni tutuyordu. Zorlukla duyabildiğim tek şey Semih'in ambulansla konuşmasıydı.

   Gözümü zar zor açtığımda nerede olduğumu tahmin etmek pek zor değildi. Bir hastane odasında, kolumda serumla yatıyordum.

   Doğduğumdan beri fındığa alerjim var. Yediğim zaman boğaz spazmı geçiriyorum. Gözüm kararıyor, kalbim sıkışıyor. Nefes alamadığımı hatırlamak bile o anı tekrardan yaşatıyor bana.

   Gözlerimi tam açabilecek hale geldiğimde başımda annem oturuyordu. Gözümü açtığımı görünce hemen hemşireyi çağırdı. "İyi misin, yavrum?" "Ben... İyiyim. Galiba." dedim ve bir süre bekledikten sonra "Anne?" dedim. "Semih nerede?" Annem hafif gülümsedi ve "Aşağıda, ben gelince saygısızlık olmasın diye indi herhalde." Annemle biraz bakıştıktan sonra annem "Dur ben aşağı ineyim de onu çağırayım. Merak etmiştir, göremedi seni." dedi. Bir şey diyemeyecek kadar yorgundum. Acaba benim annem gibi anne başka bir yerde var mı?

   İçeriye girip hızlıca yanıma geldi. Direkt azar yedim. "Neden pastanın içinde fındık olup olmadığını sormadın, ve neden ben senin bir şeye alerjin olduğunu bilmiyorum? Elim ayağıma dolandı Bade, ne yapacağımı şaşırdım." dedi. Bir bakıma haklı. Aslında tamamen haklı.

    "Özür dilerim ama yeri gelmemişti, durup dururken de 'Semih benim fındığa alerjim var' mı diyecektim." Hâlâ kızgındı. "Diyebilirdin. Neyse, yorgun olduğun için çok gelmeyeceğim üstüne. Ama şunu bil, çok korktum." Yanıma oturup elimi tuttu ve öptü. "Sana bir şey olursa ben ne yaparım hiç düşündün mü?" Birinin bana ilgi göstermesine bayılıyorum. Elimi yanağına koydum ve "Ama bir şey  olmadı. Değil mi, endişe edilecek bir şey yok şuan." dedim. Üzüldüğüm bir şey var aslında. "Kendime değil de günümüz mahfoldu ona üzülüyorum." dedim. "Ya sen boşver onu. Şimdi iyisinya o yeter." dedi. Suratında muzip bir ifade vardı. "Eh, artık bu günü başka bir zaman telafi ederiz." dedi ve gülümsedi. "Ederiz, canım. Yalnız yine iyisin. Galata'nın tepesine çıkabildik yani. Bakalım senin şu rivayet gerçek mi." Güldü ve cevap verdi. "Biliyor musun, bence gerçek. Tabi bizimde bu rivayete yardım etmemiz lazım. O yüzden senin beni çok sevmen lazım." dedi ve güldü. "Yalnız... Bu durumda, senin de beni çok sevmen lazım." dedim. Sonra birbirimize bakıp güldük.

   Vucudum normale nazaran, çok büyük bir tepki verdiği için beni bir akşamlığına müşahede altında tutacaklarını söylediler. Anlam veremediği bir şekilde çok yorgundum. Sürekli uyuyordum. Bir ara gözlerimi açtığımda annemle Semih'in konuştuğunu gördüm ama yarı uyanık yarı uyuyor olduğum için hiçbir şey duyamadım ve uyumaya devam ettim.

İLK GÖRÜŞTE AŞK MI? (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now