~DON'T GO / CHRİSTİAN~

6 2 0
                                    

Bu notu gönderebilecek tek kişi vardı. Bu da Chris idi.

Gün boyunca Chris'i görmemem iddiamı doğruluyordu. Kendimden emin ve heyecanlı bir şekilde çatıya varan merdivenleri tırmanıyordum. Meraklıydım. O da mı bana veda edecekti? Son senemde bir başıma mı kalacaktım?

İkişer ikişer merdivenleri atlamam, kalbimin atma hızını arttırırken, heyecanımla doğru orantıda gidiyordu.

Kızıllaşmış güneş ve kan ağlamış bulutlarla kaplanmıştı. Hafif, irkilmemi sağlıyacak derece soğuk bir yel saçlarımı karıştırarak ciğerlerimi dolduruyordu. Burnum sızlamaya başlamıştı oksijenden.

Bu hava, bu sene hiç hissetmediğim hislerle doldurmuştu. Herkesin bana veda ettiği, ikindi yani bu vakitti. Bana hüzün dolduracaktı bu hava gelecekte de. Bunu kalbimde ağırlık olarak taşımak şimdiden zor görünüyordu.

Demirlere yakın, uzun boylu, siyah saçlı bir öğrencinin arkası dönüktü.
Sadece sırtına bakarak bu şahısın Christian olduğundan emindim.

Ayak seslerimi duyar duymaz bana 90 derece çevrilen kafa oldukça cesaretli görünüyordu. Bekleme yapmadan düşündüklerimi biranda söyledim.

- Ben sahile gittim. Yalan söyledin, gelmedin! Hiç olmazsa öbürleri gibi öncesinde gidebilirdin. Aklından ne geçiyor?

Söylediklerimle tamamen bana döndü. Gözlerinin altları şişmiş ve kızarmıştı. Açıkça yanakları ıslanmıştı. Chris'i böyle görebileceğimi tahmin edemezdim. Normal bi durum olsa eminim ki yüzünü bana göstermez, gülümser ve ya olaylar olup bittikten sonra haberim olurdu.

Yanaklarındaki ıslaklık kızıl, keskin güneşte daha bir belli olmuştu. Çünkü Güneş artık onun yüzüne bakıyordu. Gözleri kısılmıştı. Gözlerindeki damlalar yağmur gibi birden bastırdı. Ne yapacağımı şaşırmıştım. Donakaldım. Ve öylece izledim...

İkimizde uzun süre hiçbir şey söylemeden bakıştık. Film sahnesi gibi hissettiren bu durumdan çabucak kurtulmak istiyordum.

Havanın kızıllığı artık geçmiş güneş gözle görülmüyordu. Uysal bir pembeye bürünmüştü bulutlar.
Chris'in yüzünde de bu durum hakimdi. Kırmızılıklar daha uysal bi pembeye dönmüştü.

Sonunda hareket etmeye başlamıştı. Bir, iki adım sonrasında yine hareketlenme durmuştu. Derin bir nefesle ciğerlerini doldurdu ve tek seferde verdi. Sonrası konuştu.

- Keşke..Keşke hepimiz gerçek olsaydık...

"K" harfini uzatarak söylemesi, kulakta pişmanlık tınısını sonuna kadar hissettiriyordu.

Elime bir kağıt tutuşturdu. Origami biçiminde. Bu kağıdı verme biçiminden ne kadar önemli olduğunu az çok anlıyordum. O inene dek elimde tutmaya devam ettim.

O indikten sonra ise derin bir nefes aldım ve açtım...

"Teşekkürler, beni, bizi daha doğrusu kendini bulduğun için.
Keşke hepimiz, anılarımız gerçek olsaydı..."

Kağıdın rengi soluk sarıydı. Koyu ve eski. Kağıt elimin teri ile hamurlaşmış ve fazla sıkmaktan buruşmuştu. Açarken ise bir köşesi yırtılmıştı.

El yazısı ile özenle yazılmıştı. Kağıdın ucunu yırttığım için pişmanlık duyuyordum. Daha önemlisi kağıdın içine yazılanlardan pek bir şey anlamamıştım. Ne yani herşey hayal miydi? Bu nasıl olabilirdi ki? Mümkünatı yoktu. Elimdeki kağıt... O zaman gerçek olmaması gerekiyordu.

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

1 hafta sonra daha iyi kavramıştım her şeyi. Evet bitmişti rüyam. Kıymetli zamanımın sonuna gelmiştim... Ondan sonra kimseyi görmedim.

------

Artık bundan sonraki bölüüm FİNAL.
-🐙

Flowers Are Dead 🌺    [BİTTİ]Nơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ