1. BÖLÜM

2.2K 36 7
                                    

Yine bitti. Huzurlu uykum yine sona erdi işte. Hayır ne olurdu sanki bu kadar erken olmasa okul. Sabahın köründe daha hava aydınlanmadan ben şafak operasyonu gibi okula gidiyorum. Yataktan çıkmak aşırı zor gelsede annemin yoğun ısrarı üzerine (aslında kendisinden biraz korkarım) yatağımdan, o sıcacık yorganımdan, başımı kendine çeken yastığımdan kalkmak zorundayım. Ooooff .

   Başlıyoruz. Bir sarhoş edasıyla yalpalayarak banyoya doğru yol aldım. Bir kaç kez düşmeye tenezzül etmeme rağmen yıkılmadan ayakta durmayı becerebilmiştim. Yüzümü defalarca yıkamama rağmen açılmamış uykumla forma giymeye gidiyordum. O sırada gözüm yemek odasındaki aynaya takıldı. Sabah kalkınca gözlerim ne de tatlı bakıyor. Gülümsemeden edemedim. Kendimi böyle görünce annem geldi aklıma. Ben yüz yıllık uykumdan uyanmış gibi duruyorken annem nasıl bu kadar canlı olup oradan oraya koşturabiliyor. ANNE GÜCÜ ADINA!!! Gerçekten hayranım anneme. Herşeye rağmen başı dik durabilmesine. Bende aynı annem gibi olmak istiyorum, güçlü ve her duruma baş kaldırabilen biri.

   Odama geldiğimde beyaz sürgülü gardrobumu açtım ve aman Allah' ım ne ara bu kadar dağıldı bu dolap. Eve gelince ilk iş burayı toplamak olsun. Neyse ki okul formalarım için ayrı bir raf kullanıyorum da onlar bari kaybolmuyorlar. Aralık ayında olduğumuz için hava epey soğuk. Bu yüzden okulun yaptırdığı sweatshirti giyiyordum. Düz ve koyu bir lacivertti. Üstünde beyaz harflerle okulun baş harfleri işlenmişti. Pantolon da aynı şekilde lacivert ve kottu. Aslında formam güzel. Bence bana yakışıyor. Üstümü giyerken dünden düzleştirdiğim saçlarımı bozmamaya özen gösteriyorum. Saçlarım omzunda ama boyadan olsa gerek çok kabarıyor. (Bu arada söylemiş olayım saçlarımı altı ay önce kırmızıya boyandım ama şu an gerçeğine yakın bir kahverengi oldu). Bende bazen düzleştiriyorum bazen maşa yapıyorum bazense üşenip hiçbir şey yapmıyorum olduğu gibi duruyor.
  
   Üstümü giyinip yine banyonun yolunu tuttum ve iki dakikalık diş fırçalama merasimimiz başlamış bulunuyor. Bu macun biraz ağzımı yakıyor ama çok güzel nane koktuğu için seviyorum. Dişimi fırçalarken en sevdiğim kol saatime baktım ve... O da ne! Acele etmezsem ilk defa geç kalacaktım. (Evet hiç geç kalmadım).

   Hemen işimi bitirip holden doğru sokak kapısına hızlıca gittim. Kırmızı kürklü haki yeşili montumu giydim. Bu montu hiçbir şeye değişmem. Sanki aslan burcu olduğumu belli ediyormuş gibi geliyor. Şapkasındaki kalın kırmızı kürk yele gibi duruyor. Hemen portmantodan hafif topuklu siyah botlarımı aldım. Annem sırtıma çantamı takarken yardım etti ve iki yanağını çabucak öperek gittim. Evden ne ara çıktım sanırım hatırlamıyorum. Ve işte, tramvay orada. Durakta beni bekliyor. Sadece bir duraklık yolum var ama sabah kim yürüyecek yirmi dakikalık yolu. Zaten babamda 'sabahın köründe seni dışarı tek salamam ben' dediği için tramvayla gitmek zorundayım.
  
   Tam kapı kapanıyordu ki muhteşem fiziğim sayesinde kapıdan geçebildim. Biraz nefes nefese kalmıştım ama Bade Parlak 'ım ben hiç belli eder miyim.
  
   Tramvayda  giderken bir yere tutunma gereksinimi duymuyorum. Çünkü zaten her yere tutunuyormuşum gibi oluyor. Bir kere yanımda bizim okuldan şöyle yakışıklı bir çocuk dursa o yol çok zevkli olabilir ama benim şansım buna müsaade etmiyor maalesef.
  
   Metrodan inince Aralık ayının sert rüzgarı suratıma vurdu. Annem evden çıkmadan önce "sakın uçma." demişti. Anne galiba uçacağım. Bu nasıl bir rüzgardır ya. Gerçekten de bir o yana bir bu yana savuruyordu insanı.

   Yokuş aşağı inince sonunda okuluma vardım ve hemen içeriye girdim. Soğuktan sıcağa geçince sevgili gül kurusu rengindeki gözlüklerim buharlaşmaktan hiç çekinmediler sağolsunlar. Soğuktan kızardığını hissetiğim yanaklarımı ellerimle ısıtmaya çalıştım. Hızlıca ikinci kattaki sınıfıma çıktım. Saçlarımın dağıldığını hissediyorum.

   Montumu çıkartıp sıramın altına koydum. Montumu asla askılığa asmazdım. Orada oturan kişi ona yaslanıyor, yanında yemek yiyor, o montlar yere düşüyor, millet hep üstüne basıyor. Sıranın altı onun için en güvenli yer. Cam kenarındaki dördüncü sırama geçtim. Oturup önce biraz soluklandım sonrada şişemi çıkartıp biraz su içtim. Petekler cayır cayır yandığı için sınıf sıcaktı. Şöyle bir bakındım sınıfa.

   "Niye bu çocuklar normal değil?" Kim olduğunu tahmin ettiğim sese doğru döndüm. Tabiki de Elif'ti. Lise mucizesi gibi. En iyi sınıf arkadaşı. "Sorma ya, sabahın köründe bu kadar konuşacak pardon bağıracak hali nasıl buluyorlar." Elimle sınıfı gösterdim. 11/A sınıfını.
  
   Tam o sırada hoca geldi. Hemde Temel Matematik hocası. Sabahın 8.15' inde ben kafama nasıl matematik formülü tıkıştıracağım. Kim bu saate bu dersi koyar ki. Hangi insafsız kıyar beynimize böyle. Hemen derse geçti. Yoklama bile almadı. Bu adama  başta kanım ısınmamıştı zaten. Derside hocasınıda sevmiyorum. Dersler böyle gide dursun öğle arası vakti geldi. Hava buz gibi ama biz kantine kahve almaya indik. Kantinde kahve makinesinin yanında genelde voleybolcu çocuklar olurdu. Bu sefer yoktu. Aklı olan bu havada dışarı çıkmaz zaten. Hemen içeriye geri girip merdivenleri çıkarken içtik kahvemizi. Katın koridorunda dolaştık biraz. Ve bu gün de yine sıkıcı geçti.
  
   Eve gelip ödevlerimi hallettim ve artık serbestim. Telefonu elime aldığımda bir mesaj olduğunu fark ettim. Instagramdan ve bilmediğim bir hesaptan. "Nasılsın?" yazmış. Bu kim ki şimdi. Neyse böyle mesaj yazan bir sürü kişiden birisi işte. Önce şu dolabımı bir toparlayalım. Bütün kıyafetlerimi çıkarttım, yazlık kışlık olarak ayırdım ve hepsini teker teker katladım. Askılık kısmını da düzenledik mi tamam. Bir tarafa montları sırasıyla ceketleri, gömlekleri, etekleri ve elbiseleri astım. Ben tam bir etek insanıyım. En rahat kıyafet. Raflarımın tozunu alıp katladıklarımı da yerleştirdim ve işte oldu. Harika.

   Bunları yaparken şu mesajı düşünmeden edemedim. İçten içe merak etmiyorum da değil aslında. Acaba kim? İşlerim bittiği için çalışma masama oturup biraz mandala boyayabilirim. Mandala boyamaya bayılıyorum. Kafamdaki bütün düşüncelerden uzaklaşıp onların yerine renklerin uyumlu ahengini koymak huzur veriyor bana.

   Bir süre sonra kolumdaki saate baktım. Zaman ne çabuk geçiyor. Akşam olmuş bile. Camın yanında oturuyor olmama rağmen havanın karardığını hiç fark etmemişim.
  
   Mandala kitabımı kapatıp çantamı hazırlamaya koyuldum. Kapının yanına çantamı koydum ve banyoya dişlerimi fırçalamaya gittim. Aynada bir süre kendine bakındım. Omuzumdan biraz daha aşağıda salık düz saçlarıma, siyaha yakın yuvarlak gözlerime, beyaz tenime ve küçük suratıma baktım. Tam da 17 yaşında bir kızın olması gerektiği gibiydim. 1.68 boyum vardı ama 51 kilo falan olduğum için ince ve uzun görünüyordum. Bunların hepsini sadece dişimi fırçalarken düşünmüştüm. Bir an esneme geldi. Nedense bu heyecansız gün fazla yordu beni. Kuzulu polar pijamalarımı giyip hemen sıcak yatağıma girdim. Çok çabuk uyıyabilen biri değilim. O yüzden uyumak için can atıyorum.

İLK GÖRÜŞTE AŞK MI? (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now