Dokuzuncu bölüm "PES EDEN NİLÜFER✨"

58 25 1
                                    


Bölüm şarkısı "Bilal Hancı- Sebep Oldun✨"

Yeni bölümm geldiiii✨🌹

Yeni bölümm geldiiii✨🌹

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

(Karan'ımız)

~PES EDEN NİLÜFER

Parkta öylece duruyor, düşünüyordum. Belki onun evinin önünde oturmamam gerekiyordu. Ama yara içindeki dizlerim beni ne kadar taşırdı, bilemiyordum. Nefes alamıyordum sanki. Bunun nedeni evimize gelen o pisliğin Karan'ın babası olması mıydı yoksa annemin babam tarafından satılmış olması mıydı bilemiyorum. Boğaz'ımda bir yumru geçmek gitmek bilmiyor, nefes almamı bile zorlaştırıyordu. Az sonra omzumda bir el hissetmemle irkilip o omzumu çekmem bir oldu.  Arkamı döndüğümde bu kişinin Hüseyin amca olduğunu fark ettim. Yaşlı gözlerime baktı ve yanıma oturmak için önüme doğru adımladı. Kanayan dizlerimi gördüğünde eteğimle dizlerimi kapattım hızlı bir hareketle. Rahatsız olduğumu fark edip yanıma oturdu. Sessizlik çöktü o an. Hüznüm her geçen saniye artıyor, yaşlı gözlerimdeki damlalar durmak bilmeden akıyordu. "İyimisun kizum" dedi dakikalar sonra Hüseyin amca. Kafamı usulca evet anlamında salladım. Bu adam güvenilirdi galiba çünkü karan onunla dertleştiğini en büyük sırdaşının o olduğunu söylemişti. Ve ben beni evinden yaka paça atmasına rağmen ona güveniyordum. Gerçekten, Karan bu kadar duygusuzdu da ben mi görmemiştim anlayamıyorum. Ruhum öyle bir açtı ki şefkate, yüzüme gülen herkesi bana karşı şefkat besliyor zannediyordum. Onun yanı sıra Karan'a güveniyordum. Ne ara ona bu kadar güvendiğimde ayrı bir soru işaretiydi. Düşünceleri bir kenara bırakıp Hüseyin amcaya döndüm. Bana bakıyordu, eşyalarımın bulunduğu çantada karan dan aldığım defter ve kalem vardı. Ve onların yanında Karan'ın hediye ettiği lamba. Camı çatlamış, içindeki Nilüfer yerinden oynamıştı.  Bu daha çok gözlerimin dolmasına neden oluyordu. Kalbim gibi o da zarar görmüş, çatlamıştı. Hatta bir kısmı parçalanmıştı. Allahım nasıl kalkacağım bu olanların altından. Bana bir yol göster ne olursun...
Kalem ve defteri aldım ve "iyiyim teşekkür ederim" yazıp Hüseyin amcaya gösterdim. " iyi olmaduğunu göriyrum kizum. Hade gel ben seni nazife ninenin yanına götüreyim. O sana bir güzel çorba yapsun, yaralaruna merhem sürsün." Dedi. Bilmiyordu ki yarlarımı hiçbir merhem geçirmezdi. Çünkü ne zaman kapanmaya başlasa yeniden açılır, yeniden kanardı. Ama bunu nasıl anlatacaktım ki ona. Gözlerine baktım bir süre sonra kalemimi oynatıp " teşekkür ederim yük olmayayım size de" yazdım. " ne yükü güzel yavrum kalk hade gidelum. İyileşince isteduğun yere gidersun" " çok teşekkür ederim, ama benim iki dakika işim var beni bekleyebilir misiniz?" Yazdım. " tabi kizum beklerum işunu hallet de gel" hemen kalkıp çantamı aldım. Tekrar apartmanın içine girip karan'ın evinin olduğu kata çıktım. Lambayı çantadan çıkarıp kapının önüne koydum ve bir not yazdım "Işıklar söndü, ve Nilüfer pes etti." ve ayrıldım oradan.


🌊✨


2 hafta sonra
İki haftadır Karan'ı hiç görmemiştim. Arada bir lafı geçse de Nazife nine Hüseyin amcayı hemen susturuyor konuyu değiştiriyordu. Onun adını duyduğumda yüreğim bir kere daha kırılıyordu. Beni öyle bir kırmıştı ki. Makbule saçlarımı kestiğinde bile canım bu kadar yanmamıştı.
Nazife ninenin sürdüğü merhemle dizlerim iyileşmişti artık.  Ve gitmem gerekiyordu. Fakat iki haftadır olduğu gibi beni hem göndermiyor, hemde sebebini sorduğumda geçiştirip duruyorlardı. Bu bir ayda  hem Nazife nine ve Hüseyin amcanın kızıyla güzel bir dostluk kurmuştuk hemde ormanın içinde bir gölet keşfetmiştim. Fakat kimse bilmiyordu. Canım sıkıldığında yürüyüş yapmak için çıkar gibi çıkıp oraya gidiyordum. Bu günde gidecektim oraya sırt çantamı hazırladım Nazife nineye söyleyip çıktım.  Sevda yani Nazife ninenin kızı üniversiteye geçtiği için sabahları burada olmuyor bende böyle vakit  geçiriyordum.  Evden çıktım. Yeşilliklerin, ağaçların içinden geçerek gölete gelmiştim. Yüreğimin kırıklığına çok iyi geliyordu. Bir yandan da burkuluyordu yüreğim. Çünkü gölün üzerindeki nilüferleri gördükçe onu hatırlıyordum. Ve bu biraz burkuyordu. Ama bünyem her acıya alıştığı için buna da alışmıştı. Göl masmavi ve berraktı. İçindeki küçük balıkçıklar bile seçilebiliyordu. Batan nilüferlerde... Tıpkı benim gibi solgun ve yıpranmış... gölün etrafını yeşillikler kaplamıştı. Bazen inanamıyordum kimsenin burayı keşfetmediğine. Sırt çantamı koyup başımı çantamın üzerine koyarak uzanmıştım. Biraz uzanıp giderdim.  Saat 16.00 dı 16.20 gibi eve dönerdim. Burda hava biraz daha  çabuk kararıyordu çünkü. Bazen gölü bazense gökyüzünü izleyerek vakit geçirmiştim. Sonra da gölün kenarındaki pembe be beyaz iri çiçeklerle kendime ve sevdaya taç yapmıştım. Benimki beyaz sevda'nınki de pembeydi.  Çünkü ben beyazı o pembeyi seviyoruz. Sevda ile bu iki haftadır çok iyi arkadaş olmuştuk koşa bir süre olsa da kardeşim gibi hissediyorum.  Tacımı kafama yerleştirdim. Artık gölden ayrılmamın vakti gelmişti. Ormanı usul usul yürüyerek kulübeye kısa bir süre içinde gelmiştim. Fakat evin önünde gördüğüm araba nefesimin daralmasına, kalbimin hızlanmasına, gözlerimin dolmasına neden oldu. Araba Karan'ındı. Bir an inanamadım fakat evet onundu. Usulca bahçe kapısını aralayıp içeriye süzüldüm. Bahçedeki çardak boştu. İçerideydiler.  Kapıyı çaldım ve Sevda açtı kapıyı. Sarıldık, ona tacını taktım. Çok beğendiğini söyledi. Kapı ağzında biraz sohbet ettik. Okulu hakkında. İçeriden Nazife nine seslenince içeriye geçmek zorunda kaldık. İçeriye girdiğimde bayılacak gibi hissediyordum. Fakat Hüseyin amca ve Nazife nine dışında Kemal'den başka kimse yoktu. Hüseyin amca ve Kemal sohbet ederken Karan girdi bakıl açıma ve tekrar yerle bir oldum.  Artık onu her gördüğümde böyle hissedeceğime o kadar emindim ki. Büyük adımlarıyla tam karşımdaki kanepeye oturdu. Ondan başka her yere bakmaya çalışıyordum. Gözlerindeki nefret dolu bakışı görmek yerine böylesi daha iyiydi. O girdiğinden beri odaya bir sessizlik hakimdi. Sanki herkes anlaşmış ve susmuşlar gibi. Sessizliği bozan şey karan'ın kaskatı sesi oldu. "amcan seni sordu. Bu gün benimle gel ve amcanla konuş." Dedi be odadan çıktı. Yüzüme bakmadan, yüzüne bakmaya fırsat vermeden hemen çıktı ve gitti. Ben daha ne olduğunu idrak edememişken Hüseyin amca "hadi güzel kizum git amcanla göruş sonra da ha buraya gel" dedi. Ne yani karan la aynı arabada yolculuk mu edecektim. Şaka. Yukarıya çıkıp beyaz tişörtüm ve kot pantolonumun üzerine Kırmızı trençkotumu giyip çıktım. Aşağıya inip Kemal'e işaret dili ile beni onun götürmesini rica ettim. Kemal de Karan'a sorması gerektiğini söyleyince onu hemen durdurup "onunla hiçbir yere gitmem" dedim ellerimle. Kemal de "aranızda ne yaşandı bilmiyorum Aymira fakat o da iyi değil. İki haftadır barut gibi dolanıyor beş yıldır ilk defa onu böylesine başına buyruk gördüm ve üstüne sıçramasını hiç istemem." Dedi. Kafamı tamam anlamında sallayıp gittim ve karan'ın arabasının kapısını açtım. Ne zaman bana bakacak diye beklerken.  "Binsene beyi bekliyorsun." Dedi. Bende boğazımı temizleyip bana bakmasını sağladım. Bana baktığında ellerimi kullanarak " Kemal'le gelmek istiyorum." Dedim. Önce sert bir soluk aldı ve "bin şu arabaya" dedi. Ufak ve alaycı bir şekilde gülümseyip " bineyim de birde arabandan at o da çok zevklidir eminim. Onunda hazzını almalısın. Sonuçta ben bir orospunun kızıyım değil mi?" Deyip fevri bir şekilde binip kapıyı hızlı örttüm. Çantamı kucağıma koyup camdan tarafa döndüm.

✨🌊

Yaklaşık on dakikadır yoldaydık. İkimizde hiç konuşmuyor. Arabanın içinde yankılanan tek ses radyoda çalan şarkı oluyordu.

İki gözüm seneler geçiyor,
Gönül ektiğini biçiyor.
Bir selam lütfet bu ne çok hasret,
Gel barışalım artık.

Tam şarkıya kendimi kaptırmış içimden söylüyorken radyo kapandı. Neden kapattığını sormak için ona döndüğümde gözlerinin beyazlarının kırmızılaştığını gördüm. Ellerinin boğumları beyazlaşmış, direksiyonu kırmak istercesine sıkıyordu. Tekrar gözlerimi yüzüne kaldırdığımda bana baktığını gördüm. Gözlerine baktım ürkek ürkek.  Ne olduğunu anlamaya çalışıyordum fakat anlaşılması imkansızdı. Gözlerini üzerimden alıp arabayı sağa çekti ve başını direksiyondaki ellerinin üzerine koydu. Bir süre öyle durduktan sonra başını kaldırıp elini torpido gözüne uzattı. Açtı ve anneme yazmış olduğum mektubu verdi bana. Bu mektubu görünce o kadar mutlu olmuştum ki. Gözlerimin parladığına yemin edebilirim. Sonra gözlerim koşuldu şüpheyle. Sonuçta o mektupta babası denen adamın pisliklerinden de bahsetmiştim. Ona döndüğümde ellerimi kaldırıp tam soracaktım ki birden bire kısık sesle "okudum" dedi. Neden okuduğunu soracaktım ki yine konuşmaya başladı. "Eğer o mektupta yazanlar gerçekse ki gerçek olduğunu hiç sanmıyorum. İşte o zaman bende çok şeyi değiştirmiş olacaksın." Deyip önüne döndü. Karan'a döndüğümde gözlerinin akı daha Kırmızı ve biraz da sulu gibiydi. Sonra kaskatı bir şekilde önüne dönüp " planın bitene kadar her şekilde arkanda olacağım. Sana değil içindeki küçük kıza bir sözüm var." Dedi. İçimdeki küçük kıza sanki pembe bir uçan balon, ya da ne bileyim bir pamuk şeker alınmış gibiydi. Kafamı usulca ona döndürdüğümde ellerimi kaldırıp "  mesela neyi değiştireceğim" diye sordum. Uzun uzun bana baktı ve beş dakikanın sonunda nihayet cevap verebildi. " içindeki o küçük kız çocuğunu herkesten ve herşeyden  koruyacağım, dizindeki yaraları bir bir sarıp sarmalayacağım." Ve elini atıp tacımı kafamdan aldı. Elleriyle saçlarımı düzenleyip "annenin okşayamadığı saçlarını seveceğim. Sönen ışıkları tekrar yakıp, nilüferimi ayniden dansa kaldıracağım." Dedi ve tacımdan bir yaprak koparıp direksiyonun denginde tavanda asılı olan o aynalı bölüme koydu...


Helllööğğğ
Yani bir bölümün daha sonuna gelmiş bulunmaktayız dostlar.
Keyifle okuyun
Yorum ve voteleriniz beni ziyadesiyle memnun edecekkk
Allah'a emanet. 🌹
13.06.20

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 13, 2020 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

AYA BENZERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin