Dördüncü bölüm "KABURGAYA DOLANAN YILAN✨"

59 27 0
                                    


Bölüm şarkısı: " Can Ozan: Sar bu şehri✨"

✨🌊
Sessizlik...
Çoğu zaman sessizlik en büyük felaketin habercisiydi belki de. Sanki ortalık durgunlaştığında daha büyük fırtınalar gelecekmiş gibi hissederim hep. Bu yüzden sessiz olan her şey bir miktar korkutur beni. Ve şu an bulunduğum nokta sessizliğin çığ gibi delip geçtiği bir noktaydı belki de...

"Ayça, bir dahaki seferde annene hatta babana söyleyeceğimi biliyordun. Ve hala yapmaya çalışıyorsun. Kes sesini ve benden uzak dur. Hala, sende şu kızını tepemden al. Ne yaptı da bu kız size bu kadar batar oldu! Ya da enişte bu ev senin değil mi karın ve kızının çevirdiği dolaplardan da mı haberin yok? Yok mu? ben sana söyleyeyim. Halam neredeyse bir haftadır Aymira' yı kliniğe kapatmam için beni ikna etmeye deli raporu yazdırtmaya çalışıyor. Kızın da karının bu ucuz numaralarına dahil olmaya çalışıyor. Son kez söylüyorum hala, bir daha ne seni ne de kızını etrafımda görmek istemiyorum." Bunların hepsini sanki dolmuş dolmuşta bu gün patlıyor gibi tükürürcesine yüzlerine haykırdı. Hışımla arkasını dönüp kapıdan çıktı, gitti. Ben ifadesizce duvara bakıyordum. Şu an o kadar boktan hissediyordum ki! Gözlerimin dolduğunu, buğulanan bakışlarımdan anlayabiliyordum. Hayat zaten hep böyle değil miydi? Hayal kırıklarından oluşan bir serüvendi. Hele ki ben ve benim gibiler için bu hayat tam bir işkenceydi.  Artık hiçbirinin yüzünü görmek istemiyordum. Son bir kez amcama baktım. Bilip bilmediğini anlamak için. Gözlerindeki ifade o an kör olmak istememe neden oldu. Olsun. Bizler bu hayatın Kırık çocuklarıydık işte. Alışmıştık sevgisizliğe. Ağlamak istemiyordum fakat gözlerimde biriken yaşlara da engel olamayacaktım. Usulca yerimden kakıp merdivenleri yavaşça tırmandım. Boğazımdaki his ne yutkunmama ne de nefes almama izin veriyordu. Zaten bu hisle daha dört yaşındayken annemin mezarının yanına uzanıp elime annemin toprağını alıp çaresizce hıçkırıklar atarken tanışmıştım. Dayanabilirdim. Bu sefer güçlü olmak zorundaydım. Odamın kapısından içeriye girdim. Dolabımın aynası tam bana doğruydu. Omuzlarını her zaman dik tutmaya çalışan bu kızın sırtında öyle yükler vardı ki, kambur görmüştüm kendimi. Düşmüştü annemin öpmeye kıyamadığı, babamın zalimce kemerle iz bıraktığı omuzlarım düşmüştü. Umursamadım. Hayatımın sonuna kadar böyle kalabilirdi. Yatağıma yatıp cenin pozisyonu aldım ve artık göz yaşlarımı serbest bırakıp sessizce ağlamaya başladım. Beni ağlatan makbule ve Ayça değildi. Beni ağlatan amcamın yüzündeki utanmışlık ve yakalanmışlık ifadesiydi. Yani biliyor ve buna rağmen susuyordu. Ağladım ağladım ve artık göz kapaklarımın ağırlığından ötürü uyuya kaldım.



🌊✨



Uyandığımda gece saat biri geçiyordu. Ağlamaktan şişmiş gözlerim ile odadan çıktım ve su içmek için mutfağa indim. Suyumu içtikten sonra tam odama çıkıyordum ki amcam ve Makbule'nin konuşma seslerini duydum. Amcam Makbule' ye " Hani haberi olmayacaktı makbule! Senin bu yeğenin neyin peşinde! Yıllardır bu deliye biz bunun için mi katlandık. Koca bir hiç için mi yani. Ne demek deli raporu vermiyorum. Ben boşuna mı senin yeğenine gönderdim bu deliyi! Mirası bu kızdan kendi isteği ile alabileceğimizi mi sanıyorsun. 14 milyon dolarlık malikaneden bahsediyorum. Senin boğazdaki ucuz yalından değil! Hemen yarın parayla bir psikiyatrist bulup o mirası kız ayıkmadan alacağız." Diye kısık sesle adeta tıslar gibi konuştu. O an yüzüme sert bir tokat yemiş gibi irkildim. Önce algılamaya çalıştım ne dediğini. Fakat hayır! Olmuyordu. Allahım basıl bir bataklığın içindeyim !diye düşünmeden edemedim. Gözlerim yanmaya ellerim titremeye başlamıştı. Nefes alamıyordum.  Sanki uzunca bir yılan gelip kaburgama dolanmış nefes almama engel olmak ister gibi sıkıyordu. Ne yani amcamın bu şefkatli, Babacan tavırları yalan mıydı? Çocukluktan beri rol mü yapıyordu. Nasıl görmezdi sevgiye aç bakışlarımı. Demek ki kördü! Demek ki bilmiyor ya da hissetmiyordu içimdeki aile hasretini. Bilmiyordu baba şefkatine olan açlığımı. Ya da bilmiyordu benim yaşamakta zerre kadar  hevesimin olmadığını. Bana rol değil de gerçekten bir aile olsalardı, şefkat gösterselerdi  o lanet olası malikaneyi hemen onların üzerine yapardım. Ama şimdi o kadar kandırılmış hissedip ve o kadar kin duymaya başlamıştım ki önümde öldüğünü görsem bir bardak su vermezdim. Üzgünüm sevgili(!) amcacığım beni buna siz zorladınız.



🌊✨


1 hafta sonra

Sabah uyandığımda saat 9.00 du. Önce tavanımla bir süre bakışıp yatağımdan kalktım. Banyoya ilerledim. Yüzümü yıkadım. Bir haftadır evden çıkmıyor kliniğe de uğramıyordum. Bu gün gidecektim. Mektubumu ve fotoğrafı yani Karan'ın ödevini çantama koydum. Üzerime gri renkteki eşofmanımı ve siyah yarım şişme montumu  giyinip saçlarımı topladım ve Kahvaltımı yapıp evden çıktım.  Ankara' nın bilmediğim sokaklarının altını üstüne getirerek, sokaklarının her bir arşınına ayakkabılarımın izlerini bırakarak gezindim. Saatin 13.00 e geldiğini gördüğümde koşarak kliniğe varmaya çalıştım. Taksiye ya da otobüse binmedim çünkü içimdeki yenilmiştik duygusunu bir şekilde bastırmam gerekiyordu.  Kliniğin önüne geldiğimde nefes nefese kapıyı çaldım. Zilin üzerindeki yazıyı elimle okşadım. Dr. Karan ARSLAN.
Karan... Yaşananlar benim içimdeki çok şeyi öldürmüştü. Bunlardan birisi de güvendi.  Nedenini bilmiyorum fakat yıllar  sonra ilk defa ruhumu güldüren bu adama güvenemiyordum. Güvenmek istemiyordum. İki etmişti. İki erkekten hayatımda yemediğim kazığı yemiştim. Biri Amcamdı diğeri babam... Ne komikti değil mi! Hayatımda belki de en çok güvenip sırtımı yaslayacağım iki insan hayatımın tokatını atıp beni yıkmıştı. Ama artık olmayacaktı. Hiçbir erkek, hiçbirisine artık güvenmeyecektim. Kapı sesini duyduğumda irkilip elimi indirdim. Kapıda gördüğüm kişi Kemal'den başkası değildi. Ona da güvenmeyecektim. Ne kadar güven o kadar göz yaşıydı benim için. Gözlerinden iyi niyet akan Kemal' e, hatta Karan'a bile... yavaşça içeriye süzüldüm kapı eşiğinden. ilerleyip Karan'ın kapısını çaldım ve onay beklemeden kapıyı açıp yılgın adımlarla içeriye yürüdüm. Karan masasında kolunun üzerine kafasını koymuş be belki de uyuyordu. Koltuğa sakince oturup penceredeki sardunyaları izlemeye başladım. Kafasını kaldırıp bana baktı. Elleriyle gözlerini ovuşturdu şaşırmış ses tonuyla iyi olup olmadığımı sordu. Geleceğimi beklemiyor gibiydi. İyi olduğumu söyledim minik tombul ellerimle. Sandalyesinden kalkıp masanın etrafını dolandı ve karşımdaki koltuğa sakince oturdu.  Siyah gömlek, siyah pantolon ve siyah yeleği üzerindeydi. Gözleri kanlanmış gibiydi.  Yüz kasları gergin, ve oldukça moralsiz görünüyordu. Tam konuşmaya başlayacaktı ki elime masadaki küçük not defterini aldım ve yazmaya başladım.

" Kliniğe yatmak istiyorum..."

🌊

____________________________

Bölüm sonuuu
Bir dahaki bölüm Karandan gelir belki. ☺️😉
Bölüm hakkındaki fikirlerinizi belirtmeniz beni ziyadesiyle mutlu edecek. ✨❤️
Allah'a emanet 🌹
20.05.20

AYA BENZERWhere stories live. Discover now