İkinci Bölüm "OKYANUSUN ORMANA DÖKÜLÜŞÜ✨"

96 35 2
                                    




Bölüm Şarkısı: "Duman: Elleri ellerime✨"

🌊
Saat 13.00 dan beri burdayım ve şu an saat tam 13.05 ve hala kapıyı açan yok. Randevum 13.20 de ve ben 20 dakika önce gelmeme rağmen dışarıda merdivenlere oturmuş bekliyorum. Kapı sesini duyduğum an yerimden sıçrayarak kalktım ve bordo eteğimin arkasını ellerimle çırptım. Saçlarımı düzeltip karşıma baktığımdaysa takım elbiseli sarı saçlı bir adam genç hamile bir kadını yolcu ediyordu galiba o da Karan beyin hastalarından biriydi .Takım elbiseli adam adının Kemal olduğunu söyleyip beni içeriye buyur etti. Karşımda tahminen 6-7 basamaklı bir merdiven vardı yavaşça merdivenleri aştım ve beyaz kapıdan içeri girdim. Tam karşımda bir masa, bir sandalye, masanın üzerinde birkaç kağıt, kalem kutusu ve bilgisayar görmemle Kemal beyin yerinin burası olduğunu masanın üzerinde duran yazıdan anladım. Kemal bey yanımdan geçti ve masanın arkasındaki sandalyeye oturup bilgisayarından birkaç yeri kurcaladı, bana bir kağıt uzatarak eliyle bir odayı işaret etti ve ekledi " Buyrun efendim karan bey içeride sizi bekliyor." Elinden kağıdı aldım başımı onaylarcasına salladım ve ürkek adımlarla odanın kapısına doğru ilerledim. Yavaşça önünde durdum ve üç kere tıklattım. İçeriden "gel" diye bir ses yükseldi. Bir dakika. Bu ses... Ne yani genç birisi miydi? Elimi yavaşça başıma vurdum ve ah Aymira ah ne vardı sanki biraz araştırıp gelseydin diye kendi içimle savaş veriyordum ki kapının birden açılması ile far tutulmuş tavşan gibi kaldım. Şu an boyu bayağı uzun bir adamın göğsüne bakıyordum. Bu kadar uzun olmak zorunda mıydı sanki. Kafamı biraz kaldırdığımda gözlerime ilk değen şey siyah kirli sakalları oldu. Biraz daha yukarı kaldırdığımda dudakları ve burnu biraz daha kaldırdığımdaysa okyanuslarım ormanlarına döküldü o an kalbimde ufak çaplı bir kriz oldu ve  ben hemen gözlerimi gözlerinden çektim. Şu an gerçekten tam bir tavşan gibi kaldığıma yemin edebilirim. "Aymira hanım yaklaşık beş dakikadır içeri gelmenizi bekliyorum. Girmenize engel olan şey nedir?" Dedi. Aman allahım vücudumdaki bütün kanın yanaklarıma hücum ettiğini hissedebiliyordum. Ne diyecektim? Sizi neden daha önce araştırmadığımı düşünüyordum Karan bey mi diyecektim yani. Önce kafamı yere eğdim ve ellerimi birbirine kenetledim, istemsizce. Geçmem için yol verirken ben gerçekten beş dakikadır kapıda söyleniyor muyum diye düşünmeden edemedim. Aynı zamanda karşısındaki sandalyeye oturdum ve ellerimi incelemeye koyuldum. Bir yandan çok ürküyor bir yandan da çok utanıyordum. Kafamı kaldırmadan ellerime, ayakkabılarıma ve onun ayakkabılarına bakıyordum. Gözlerimi ayakkabılarımdan kaldırmamın nedeni bana elini uzatması oldu. "Ben Karan Arslan. Senin adın da Aymira, öyle değil mi?" Elleri çok zarif aynı zamanda çok büyüklerdi. Aklıma evimize gelip anneme zarar verem korkunç adamın elleri geldi ve kendimi sandalyede hafif geri attım. Ben böyle tepki verince siyah, gür kaşları çatıldı. Elini yavaşça indirip diğer elindeki kalemi aldı ve defterine birkaç şey karalayıp gözlerime bakmaya başladı. O bana bakınca hemen gözlerimi kaçırdım. Ve bakışlarımı tekrar ellerime indirdim.
Bana adımı, yaşımı, okuyup okumadığımı vs. Sordu fakat her sorusunda aldığı cevap koca bir sessizlik oldu. Konuşmak ya da onunla anlaşmak istemiyordum.  İnsanlara karşı hep böyleydim. Galiba Buda yetimhanenin bir getirisi olmalı. Yetimhanede büyümüşseniz eğer en ufak bir sevgi kırıntısına muhtaç olduğunuz gibi yardım eli uzatan ya da uzatmayan herkese güvenemiyordunuz. Kalıplı bir adamdı. Ürkmeden edemiyordum. Fakat bakışlarından, duruşundan, sonuna kadar iliklemiş olduğu beyaz gömleğinin ütüsünden, dirseklerine kadar özenle kıvırmış olduğu kollarından; disiplinli olduğunu anlayabiliyordum. Aynı zamanda ses tonundan ya da kullandığı kelimelerden bir o kadar da zarif olduğunu anlaya biliyordum.  Galiba öyleydi. O kadar güzel kelimeler kullanıyor, nerede nasıl tepki vereceğine o kadar hakimdi ki her ne kadar erkeklerden ürksemde onun bu tavrı ona karşı tabularımı biraz daha zorluyordu. Sessizliğime ya da elimdeki kağıt kalemi oynatmayışıma hiç şaşırmış görünmüyor aksine beklediği reaksiyon buymuş gibi davranıyordu.  Yaklaşık 45 dakikadır burdayım ve bana sürekli sorular soruyordu. Derken bir saat doldu ve masanın üzerinde duran dijital saatin sesiyle randevunun sonuna geldiğimizi anladım.


AYA BENZERWhere stories live. Discover now