2} Home

221 15 0
                                    

Jonathan, dikiz aynasından Will'e baktı. Bugün normalden daha sessizdi. Okulda kötü bir şey olmuş olabilir miydi? Yoksa sadece Aralık ayının son haftası Maine fazla mı soğuktu? Küçük kardeşi yol boyunca sadece başını cama yaslamış ve dışarıyı izlemişti. "Hey, Will?" diye sordu yavaşça.

Will, "Evet?" diye mırıldandı, gözlerini camdan ayırmayarak.

"İyi misin? Bugün biraz dalgınsın."

"İyiyim, sadece... biraz başım ağrıyor." dedi ama sesi acı çekiyormuş gibi çıkmıştı.

Jonathan, "Sence El ne zaman gelir?" dedi ve yola döndü.

Will omuzlarını silkti, "Geç kalmasa iyi olur, artık annemden saklayamayız."

Jonathan arabayı evin önüne park etti ve arka kapıyı açtı. "Umarım geç kalmaz.

Will, çantasını sol eline aldı, acıyla inledi. Jonathan ona bakınca kazağının kollarını parmak uçlarına kadar çekti ve hızlı adımlarla eve gitti. Derin bir nefes aldı ve zile bastı. Joyce gülümseyerek kapıyı açtığında, o da gülümseyerek karşılık verdi. "Merhaba çocuklar," dedi daha da gülümseyerek, "okul nasıl geçti?" dedi ve Will'e döndü. Will, çantasını bir köşeye bıraktı. "Çok güzeldi."

Joyce kaşlarını çattı, "iyi misin hayatım?"

Will ilk defa annesinin onu bu karar iyi tanımasından rahatsız oldu, oysa ki çok iyi rol yapmıştı. "Evet, harikayım."

Ama Joyce Will'i ne kadar iyi tanıyorsa, Will için de aynısı geçerliydi. Onun dikkatini başka bir çocuğuna vermesini sağlarsa, kurtulacağını biliyordu. "El bugün biraz geç kalabilir. Arkadaşları ona ders çalıştıracakmış. Hawkins'den ayrılınca derslerine çok zaman ayırmaya başladı."

Joyce, "Oh, peki. Ona biraz yemek ayırayım." dedi ve mutfağa girdi.

Will ne zamandır tuttuğunu bilmediği nefesini oflayarak dışarı attı. Koşarak odasına çıktı ve kapıyı arkasından kilitledi. Yere çöktü, gözyaşlarının akmasına izin verdi. Kazağının kolunu dirseğine kadar sıyırdı, sıkıca sardığı halde kazağına biraz kan bulaştıran sargılara baktı. Liseye geçince ezik olmak daha da zor hale gelmiş, eski arkadaşlarına söz verdiği için de başka bir gruba katılmamıştı. Ne kadar denese de diğerlerini unutamıyordu, başka bir deyişle onların yaptığını yapamamıştı. Okuldaki neredeyse herkes onunla uğraşmaktan çok büyük zevk alıyordu. Henry Bowers da bunlardan biriydi. Will'i yakalasa, gözünü kırpmadan öldürebilirdi. Kaybedenler kulübüne katılsaydı ona yardımcı olabilirlerdi ama her seferinde kendi isteğiyle reddetmişti. Anlayacağınız, tamamen savunmasızdı. Bu da Bowers'ın her gün onu yaralamasına sebep oluyordu. Sırtını yatağının başlığına yasladı ve yüzünü yastığına gömdü. Will'e saatler gibi gelen bir süre sonrasında, annesi onu çağırdı. "Will! Gel hayatım, Jonathan'a yardım et!"

Will kapıyı açtı ve koridorda biri olup olmadığını kontrol etti, kimse olmadığına emin olduğunda hızla banyoya gitti. Yüzünü, gözlerindeki ve yanaklarındaki kızarıklıklar geçene kadar yıkadı ve sargılarını yeniledi. Sahte ama inandırıcı bir gülümsemeyle mutfağa indi.

Yemekte tabağındaki şeylerle oynadı, pek bir şey yiyecek halde değildi. En sonunda Joyce birkaç kere boğazını temizleyip herkesin ona bakmasını sağladı. "El biraz gecikecek gibi görünüyor. Bu yüzden büyük haberi ona sonra söyleyeceğim."

Will kaşlarını çatmış, Jonathan ise arkasına yaslanmış, dikkatle dinliyorlardı.

"Biliyorsunuz, yılbaşı yaklaşıyor ve Hawkins'e gitmeyeli neredeyse iki yıl oldu." Oğullarına daha büyük bir gülümsemeyle, "Arkadaşlarınızı özlemiş olabilirsiniz diye düşündüm ve Haw-" Joyce'un sözü, zil sesiyle kesildi. Joyce, "El gelmiş olmalı..." diye mırıldanarak kalktı ve kapıyı açmaya gitti.

"Ne yani? Hawkins'e mi gidiyoruz?" diye fısıldadı Will.

Jonathan omuz silkti, "Emin değilim." El, yeni ve korkutucu haliyle mutfağa girdi. Will ve Jonathan'a bakmadan, buzdolabını açtı. Bir şişe süt ve waffle çıkartıp, odasına çıktı. Joyce, şaşkın bir ifadeyle, yerine döndü. Will bir bahane uydurması gerektiğini anladı. "Demiştim, çok çalışıyor."

Joyce, ne diyeceğini hatırlamaya çalıştı. "Düşündüm de, bir haftalık bir ziyaret fena olmaz. Tabi siz de isterseniz."

Will, Jonathan'ın gözlerinin parladığını gördü. Onun sevgilisi oradaydı tabi, "benim orada görecek kimsem yok" diye düşündü. Lucas ve Max birlikte zaman geçirecekti. Mike ve El bir kenarda öpüşecekti. Jonathan zaten Nancy için gidiyodu. Dustin de büyük ihtimalle Steve'in yanına giderdi. Yani Will'e kimse kalmıyordu. El, "Bardak almamışım." diyerek mutfağa girdi.

"El, biliyorum, çok çalışıyorsun ama biraz ara vermelisin. Yeni bir şeyler dene." dedi Joyce.

El, "Mesela?" diye mırıldandı ve sırtını buzdolabına yasladı.

"Mesela, bir haftalığına Hawkins'e gidebiliriz?"

"Oh, bunu diyeceğini biliyordum. Eşyalarım hazır." dedi sakin bir ses tonuyla.

Joyce kaşlarını çattı "Nasıl öğrendin?"

El, omuz silkti "...tahmin etmekte çok iyi bir arkadaşım var." Joyce ona başka bir şey daha diyecekti ama El bardağı aldı ve odasına geri döndü.

Will, yemekle oynamayı bıraktı ve dikkat çekmeden odasına gitti, ki bu ailede bunu yapmak neredeyse imkansızdır. El'in odası onun odasının tam yanındaydı, Will istemeden El'in bir arkadaşıyla konuşmasını duydu. Sorun şu ki, ses telefondan geliyormuş gibi değildi.

"Laboratuvar'a gidebilirsin," Ses kesik geliyordu, Will bir süre hiçbir şey duymadı.
Bu sefer El konuştu, "Orası kapatıldı, kimse yok." El'in konuştuğu kız cevap vermedi. "Emin olduğum tek şey o hayatta ve sana yardım edebilecek tek kişi o."

"

Ουπς! Αυτή η εικόνα δεν ακολουθεί τους κανόνες περιεχομένου. Για να συνεχίσεις με την δημοσίευση, παρακαλώ αφαίρεσε την ή ανέβασε διαφορετική εικόνα.
demons || stranger things [düzenleniyr]Όπου ζουν οι ιστορίες. Ανακάλυψε τώρα