Bölüm 45 - İdam

3.8K 466 150
                                    

Bölüm 45 - İdam

Araba önümüzde durdu. Teğmen camı indirdi, başını dışarı uzatarak seslendi: "Sizi almaya geldim. Jen nerede?"

Mateusz başıyla arabayı işaret etti. Başka bir şey söylemesine gerek yoktu, o geri dönüp malikaneye yürürken ben araca ilerledim. Yanına ulaşınca arka kapıyı açtım. Kendimi koltuğa bıraktığımda Teğmen bana yine Jen'i sordu, bir şey söylemedim. Onu duyduğumu bildiğinin farkındaydım ancak umursamıyordum. Kimseyle dost olmak istemiyordum. Tek istediğim bir an önce şu töreni atlatmaktı.

Sessiz ve huzursuz geçen birkaç dakikadan sonra sırayla Jen ile Mateusz malikaneden çıktılar. Kendi aralarında konuşarak araca yaklaştılar. Mateusz kapıyı açıp yanıma otururken Jen'in yüzü bir anda penceremde belirdi.

"Reena, iyi misin?" dedi, camın ardından gelen boğuk sesiyle. "Bir anda çıkıp gittin... Rahatsızlanmadın, değil mi?" Cevap beklemeden bu defa Teğmen Gottwald'a doğru, "Alvin, vakit geldi mi?" diye sordu, "Ama daha prova bile... Neyse, yapacak bir şey yok. Konuşmayı ekrandan okursunuz."

Jen ön kapıyı açtı. Teğmen Gottwald'ın yanındaki koltuğa geçerken "Vızkatop'u getirdin mi?" diye sordu. Araç hâlâ hareketlenmemişti. Teğmen tek eliyle torpido gözünü açtı, diğer eliyle direksiyonu sıkıyordu. Jen torpido gözündeki metal topu avucuna aldı. "Harika! Araçtan iner inmez kaydı başlatırız."

"Töreni mi kaydedeceksiniz?" diye sordu Mateusz. Teğmen o sırada dikiz aynasından bana bakıyordu. Gözlerinin yansıması düşmancaydı, bakışları beni tedirgin etmişti.

"Evet," dedi Jen, "canlı yayın yapacağız. Herkesin gelmeyeceğini biliyoruz."

"Korkuyorlar." Mateusz sıkıntıyla iç geçirince dikkatim dağıldı, ona baktım. Huzursuzlanmıştı. "Siz de zorunlu yayın yapacaksınız, değil mi? İnsanların güvenini böyle kazanamazsınız."

"Bu konuşmayı kaçırmamaları gerekiyor."

"Seçim hakları olduğunu düşünmeleri gerekiyor."

"Onu mu takacak?"

Teğmen Gottwald'ın sesi tartışmayı sonlandırmaya yetmişti. Şimdi bakışlarının nereye odaklandığını anlıyordum. Gözleri boynumdaki kolyedeydi.

"O kolyeyi..."

"Kolye mi?" diye sordu Jen dalgın bir sesle, dikiz aynasına eğilip bakmaya çalıştı. Beceremeyince arkasını döndü, gözleri hemen boynumdaki ayçiçeğini buldu.

"Bir sorun mu var?" Mateusz doğrudan Gottwald'a bakıyordu. Jen'le tartışması yarım kaldığı için asabiliği üzerindeydi.

"Evet." dedi Gottwald, direksiyonu sıkan parmaklarının boğumları beyazlamıştı, "Konuşma yapacaksınız. Üzerinizde herhangi bir amblem taşımamalısınız. İnsanlar bunun bir işaret olduğunu düşünecekler."

"Öyleyse yanılmayacaklar." dedi Mateusz, "Değil mi?" Ses tonundan bunun iyi niyetli bir soru değil, bir meydan okuma olduğu anlaşılıyordu.

Gottwald sinirlendi. "Artık bir manası yok. Ayçiçeği öldü. Bunu-"

"Alvin!" diye haykırdı Jen. Tiz sesinin yankısı bir süre kulaklarımdan gitmedi. Şimdi arabaya derin bir sessizlik hakimdi. Jen daha sakin bir sesle ancak sertliğinden ödün vermeden, "Lütfen," dedi, "tartışma istemiyorum. İstiyorsa kolyeyi taksın. Biz de yayını yapacağız. Konu kapandı. Artık yola çıkabilir miyiz?"

Teğmen Gottwald homurdanarak motoru çalıştırdı. Mateusz burnundan tıslayarak koltuğuna yaslandı. Her ikisi de anlaşmanın şartlarından memnun değildi ama daha iyi bir seçenek olmadığı için kabullenmek zorunda kalmışlardı. Bana gelince, bu tür meselelere bulaşmamayı yeğliyordum. Öğrendiğim bir şey varsa o da örgütle pazarlık yapılmayacağıydı. Çünkü sırf kendini değerli hissetmen için önce sana fikrini sorarlardı ama sonunda yine kendi bildiklerini okurlardı. Tıpkı beş para etmez bir konuşmayla Ivan'ı kendilerine mal ettiklerinde yaptıkları gibi.

A0023Where stories live. Discover now