Bölüm 47 - Ölmeyen

3.8K 477 286
                                    

Bölüm 47 - Ölmeyen

Mateusz gideli üç saat olmuştu. Birkaç defa onu aramaya niyetlendiysem de sonra kendimi bundan vazgeçirdim. Beni yanında istemiyordu. O yalnız kalmayı tercih etmişti.

Yine de pencerenin önünden ayrılamıyordum. Tıpkı hastanede olduğu gibi, birinci bölgenin sokaklarını onu görmek umuduyla gözlüyordum. O yine gelmiyordu.

Canımı yakıyordu. Beni düşünmüyordu bile. Onu beklediğimi bilmiyordu. Ne şimdi, ne de daha önce. Patlamadan sonraki ayları ondan nefret etmeye çalışarak geçirdiğimi, bunu yaparken ne kadar yorulduğumu, sonunda sadece ona daha çok âşık olduğumu bilmiyordu.

Akşam yemeği vaktinde Sophie odama geldi. Şüphe uyandıracak kadar mutlu görünüyordu, gözlerinin içi parlıyordu.

“Akşam yemeği.” dedi ağzı kulaklarına vararak, “Seni bekliyorlar. Toplantı olacak.”

Pencereden dışarı son kez baktım, yoktu.

Sophie'ye doğru yürüdüm. Mutlu olması sinirlerimi bozuyordu, üstelik benim canım bu kadar sıkkınken.

“Senin neyin var?” dedim terslercesine.

Sophie dudaklarını büzerek gülümsemesini engelledi. “Hiç. İyiyim ben.”

Ona kuşkuyla baktım. Aslında ucu bana dokunmayacaksa istediği kadar mutlu olabilirdi. Yine de ucunun bana dokunmayacağından emin değildim.

Sophie’yle birlikte yemek odasına yürüdük. Kapının dışında durduğumuzda bir uğultu vardı, içeri girdiğimizdeyse herkes sustu. Kocaman odadaki kalabalığın tüm gözleri tabaklarının üzerinden bana dik dik bakıyordu. Masanın sonunda Misty’yi seçtim, eliyle yanına gelmemi işaret ediyordu. Çoğunu daha önce hiç görmediğim örgüt üyelerinden bazıları da beni yanlarına çağırdı. Hareket etmeye başladığımda herkes yemeklerine ve sohbetlerine geri döndü. Masanın etrafından dolandım. Masanın büyüklüğüne rağmen insanlar tıkış tıkış oturmuştu, çünkü sayıları çok fazlaydı. İçlerinde Uyanan yoktu, hepsi genç ve yaşlı bir sürü Ocrialıydı.

Yanından geçerken Teğmen bana başıyla selam verdi, çatalına kocaman bir biftek geçirmişti. Misty'nin yanında, dar bir taburede kendime yer buldum. Misty, “Bu çok güzel, bunu da dene! Bundan son iki tane kaldı.” gibi şeyler söyleyerek tabağımı doldururken ben masadaki yüzleri inceliyordum.

Aptalca bir umuttu, ama çok kalabalıktı, o yüzden Mateusz'u görebileceğimi zannediyordum.

“Gelmedi, değil mi?”

Misty tabağımı doldurmayı kesti.
Üzüntüyle, “Şey,” dedi, “hayır...”

“Yeterli.” Tabağımı önüme çektim. “Teşekkür ederim.”

Çatalı titreyen elime alıp haşlanmış patatese sürekli batırıp çıkardım. Püremsi bir kıvam alana dek, aslında hıncımı alana dek, devam ettim.

“Reena,” dedi Misty çekinerek, “konuşman çok güzeldi.”

Ona bakmadan alçak bir sesle, “Sadece sen böyle düşünüyorsun.” dedim.

“Hayır.” dedi Misty, heyecanlanmıştı. “Biz burada canlı yayından izliyorduk. Evet, önce şaşırdık tabii ama sonra hepimiz pür dikkat dinlemeye başladık. Söylediklerin doğru. Hepimiz sana inanıyoruz. Reena, orada yaptığın şey çok cesur bir hareketti. Gerçekten...”

“Öyle mi?” diyerek sözünü kestim. Çatalı bırakıp Misty’ye baktım, “O zaman neden gitti? Neden yanımda değil de-”

Aniden sustum, gereğinden fazlasını söylediğimi fark etmiştim. Misty’nin yüz ifadesi değişti. Bir an için bana acıyormuş gibi göründü.

A0023Where stories live. Discover now