Bölüm 35 - Kubbe

7.8K 826 377
                                    


Bölüm 35 – Kubbe

İdamla infaz.

Ben ne yaptım böyle?

Dünya ayaklarımın altından kayıp gitti sanki. Titrek bir nefes aldım, onu ciğerlerimde tuttum ve burnumun dibine kadar sokulan vızkatopa baktım. Yüzüm Ocrialılar'ın ekranlarına yansıtılıyordu ve ben, ne kadar aciz olduğumu gözler önüne seriyordum. Benimle alay ettiklerini duyar gibiydim: Uyananları ölüme sürükleyen şu kızı gördünüz mü? Acınası küçük yaratık.

Sakin ol Reena.

Nefes al. Nefes ver. Düşün.

Bu işin içinden sıyrılmanın bir yolu olmalıydı. Bu sonucu öylece kabullenmeyecektim. Kendimi düşünmeye zorladığım sırada Henrik veda konuşmasına başladı.

"Adalet yerini buldu! Halkımız bir kez daha atalarımızı gururlandırdı. Vefakâr milletimiz ülkemizi arındırma kararı aldı. Hepinize teşekkür ederim. Artık huzur içinde evlerimize dönebiliriz. Mahkememiz burada sonlanıyor. Öte yandan, anayasamızın idam öncesi bekleme kanunu gereğince infaz için bir gün bekleneceğini hatırlatmak isterim. Yarın bu saatlerde son savlar dinlenecek, son oylama yapılacak ve akabinde infaz gerçekleştirilecektir. Size tavsiyem, kendinizden tereddüt etmeyin! Kararlarınızın arkasında dimdik durun! Siz yüce ve onurlu bir toplumsunuz!"

Haykırmak istiyordum; bağıra çağıra anlatmayı, Henrik'in gerçek yüzünü herkese göstermeyi istiyordum. Ama şimdi Ocrialılar yerlerinden kalkıyordu. Kendilerinden memnun görünüyorlardı. Sanki az önce keyifli bir gösteri seyretmişlerdi. Mahkemenin ne kadar dehşetli bir sona vardığının farkında değillerdi ya da bunu umursamıyorlardı. Hepsi benim suçumdu. İyi bir savunma yapabilseydim... Konuşmama izin verecekler miydi sanki? Henrik her şeye kılıf uydurmayı başarıyor, halkıysa söylediklerine gözü kapalı inanıyordu. Elimde bir kanıt olmadığı sürece bana deli gözüyle bakacaklardı. Onlara Mateusz'un uyutulduğunu söyleyemezdim ya da Flamitra'dan bahsedemezdim. Çünkü kanıt olarak gösterebileceğim her şey tesisle birlikte yok olmuştu. Yine de kararlarını gözden geçirmeleri için son bir çağrı yapabilirdim. Onlara kim olduğumuzu hatırlatırdım. Yargılananların sadece Tesis'te yaşayanlar olmadığını, halkın arasına karışan Uyananlar'ın da bizimle birlikte olduğunu ve bu insanların birilerinin annesi, babası, eşi ve dostu olduğunu söylerdim. Yapacaktım da. İşte tam bu an, hâlâ dikkate alınıyorken konuşmak için son fırsatımı yakaladığım andı. Vızkatop göz hizamda duruyordu, mahkeme kurulu biraz uzağımda ve Ocrialılar'ın çoğu hâlâ yerlerindeydi. Vicdanlara son kez seslenecek, bizi bu durumdan kurtaracaktım.

Yani planım gerçekleşseydi, tam böyle olurdu. Ama talihsizlik öyle bir şeydir ki bir kere size bulaştı mı ondan kurtuluşunuz yoktur. Ben de bunu en acı şekilde tecrübe ettim. Daha sözüme başlayamadan bir anda kendimi yerde bulmuştum. Arka tarafımın üzerine düştüm, tişörtümün geriye doğru çekilip boğazımı sıkıştırdığını hissettim. Sonra arkaya devrildim ve sürüklenmeye başladım. Tişörtüm iyice yukarı kaydı, sırtım açıldı. İlerledikçe çıplak tenim yere sürtündü.

"Bırak beni!" diye bağırdım ve yakanın boğazıma yaptığı baskıyla öksürdüm. "BIRAK!" Ne cevap gelmişti, ne de bırakılmıştım.

Bu durumdan kurtulmak için yapabileceğim tek şey vardı: Avazım çıktığı kadar bağırmak. Birilerinin beni duyması umuduna tutunarak çığlık atmaya başladım.

Talihsizlik tufanına kapılan herkes gibi ben de kurtuluşa dair tüm umutlarımı yitirmiş ve her şeyin bittiğini düşünmeye başlamışken bir yardım eli uzanmış, beni kısa süreliğine bu döngüden çekip çıkarmıştı.

A0023Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin