Bölüm 57 - Uzlaşma

3.2K 381 210
                                    

Bölüm 57 - Uzlaşma

Karların üzerinde yürüyorum.

Sandığım kadar zor olmadığını fark ediyorum, bunca zaman neden çıkmaya cesaret edemediğimi anlamıyorum, neden sadece bir kapı aralığından bakmakla yetindiğimi, oysa yürümek işin en kolay kısmı.

Gün batımının renklerini seyretmek için duruyorum, daha önce böyle enfes bir manzarayla karşılaşmadığıma eminim, yetmiş yıl önce bile. Uçsuz bir beyazlığın üzerine gerilmiş renk cümbüşü, pembeler, sarılar, ufukta bir ateş topuna dönüşen kıpkırmızı güneş...

İşin tuhaf yanı, şimdi öncesini hatırlayamıyor oluşum. Kendimi bildim bileli burada, kardan bir tepenin üzerinde dikilip göğü seyrettiğimi zannediyorum. Daha fazlası olduğunu düşleyemiyorum.

"İyi ki bize haber verdin."

Yanımdaki Ivan, başımı çevirip bakmama gerek kalmadan biliyorum bunu. Kolunu Lucia'nın omzuna attığını, benimle birlikte tepede durduklarını biliyorum.

"Lucia sizinle gelmeyi çok istiyordu."

Kıkırdadığını duyuyorum, başımı çevirdiğimde bir anda Ivan'ın sağ tarafından kelebekler fışkırıyor, artık Lucia yok.

"Gitme!"

Elimi uzatıyorum, kelebekler parmaklarımın arasından günbatımına kaçışıyor.

"Neden korkuyorsun?" diyor Ivan, "Zaten bizi gittiğin her yere taşıyorsun."

Ivan'ın yüzü tertemiz, kardan daha aydınlık duruyor. Başka bir şey söylemeden tepeden aşağıya, günbatımına yürüyor ve kızıllığa karışıp gözden yitiyor.

Feci bir baş ağrısıyla uyandım. Gözlerimi açmam bir dakikamı aldı, mavi ışığın hücumuna karşı göz kapaklarım titreşiyor, bu saldırıya engel olmaya çalışıyordu. El yordamıyla doğrulup oturdum. Gözlerimdeki karanlığa bakıyordum, soğuk bir esintinin tenime dokunuşunu hissedene dek bildiğim tek şey bu karanlıktı. Başımı esintinin yönüne çevirdim ve sonunda savaşı kazanan göz kapaklarım hafifçe aralandı. Tam beklediğim gibi karşımda kapıyı buldum. Sadece bir esinti değil, aydınlık taşıyordu içeriye fakat maviliğe çabucak boyun eğiyor, onun içinde yitiyordu. Bu görüntü, hâlâ içeride olduğum anlamına geliyordu. Rahatlayarak sırtımı arkamdaki duvara verdim, sadece bir rüyaydı, hiç bir yere gitmedin, kendime gelene dek şakaklarımı ovuşturdum.

Tuhaf bir rüyaydı ve elbette bir merak uyandırmıştı içimde. Bunca zaman sonra yeniden onları görmem bir rastlantı mıydı? Ivan, dışarı çıkma konusundaki endişemi teskin ettiğine göre belki Mateusz beni ona şikayet etmişti. Bu düşünce beni güldürdü, tek bir kahkaha kaçtı boğazımdan ve sanki yüreğimi tutan yara kabuğunu kazımışım gibi canım yandı.

Izdırap çekiyordum, sadece aklımdan geçtiğinde bile. Beni hiçbir zaman onu gördüğüm gibi görmemiş olması acı veriyordu. Hiçbir zaman anlamamıştı. Yüzüne karşı haykırdığımda bile sevgimin mahiyetini kavrayamamıştı. Şimdi yine onun için çırpınıp durduğumu göremiyordu.

Öfkem içimde fokurduyordu, yerimde duramadım, çabucak doğruldum. Bacaklarım karıncalanıyordu, kıpır kıpırdı damarlarım, volta atmaya başladım. Bir elimle belimden destek alırken diğeriyle sürekli alnımı sıvazlıyordum, böylece başımdaki ağrıyı sökecektim ama olmuyordu, hatırladıkça daha çok ağrıyordu, Ivan gün batımına doğru yürüyordu, Mateusz beni bırakmadığını söylüyordu, Teğmen onu götürüyordu ve ben, çaresizce kaldırıma ağlıyordum.

"Sakin ol." dedim kendime, paniğin kıyısında yürüyen birinden gülünç bir teselliydi. "Sakinleş. Hiçbir yere gitmedi. Şu an Teğmenle birlikte... Peki ya ben uyuyakaldığım sırada-"

A0023Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin