22 - Ölüm Büyücüsü

Start from the beginning
                                    

Bugün, buradayız ve ne yapacağımızı düşünmeliyiz. Laren, krallığın durumu hakkında ne biliyorsun? Jack ve ben, cüceleri nereye tahliye edebiliriz ve tahliyeden sonra, toplayacağını söylediğin savaşçılarla nerede buluşacağız?"

Laren, birlikte hareket etmenin getireceği yükten çekindi. Şimdiye kadar tek başına savaşmıştı. Yasakçı sınavı etraftakileri umursamadan yükselmen gereken, bireysel bir sınavdı.

Mihtirinler ne derse desin, şimdiye kadar alıştığı düzenini değiştirmek istemiyordu ama kişisel düşüncelerini kılıcına yansıtacak kadar toy da değildi.

"Krallık bir süredir kötü durumda. Fikir almaya geldiğimiz kişi burada değilmiş. Halkı tahliye etmek için düşmandan bahsetmeniz yeterli. Bahçealtı'nda gizli geçitler var, yer altına kaçacaklardır. Dibinde akik taşından bir çember olan en büyük ağacın bulunduğu yere meydan deniyor. Orada buluşuruz." dedi soğukça. Çelişkilerini göz ardı etti ve yüzünü Chris'ten öte tarafa çevirdi. 

"Yapmanız gerekeni anladığınızı varsayıyorum." 

Kadının son sözü ardından Chris, "Bizi gerçekten küçümsüyorsun, değil mi? Anladık tabii ki, Laren." dedi. Laren, ona arkasını döndü ve başka bir şey söylemeden uzaklaştı.

O gittiğinde derin bir nefes aldı. Yapması gerekeni yapıyor, söylenmesi gerekeni söylüyordu ama ne kadar gergin olduğunu uzun süre saklayabilecek kadar iyi bir konuşmacı değildi. 

Gergindi. Yutkundu. Başından beri savaşmaları gerektiğini biliyorlardı zaten ama Achernar'a gelişlerinden sonraki aşağı yukarı bir ay içinde Neferler ve Cüce savaşçıları arasındaki olaylara dahil olacaklarını düşünmemişti. 

Bir savaş! Ne yapacaktı?

"Zamanı geldi demek." Diyen Jack'in uzaklara dalarak derinlik kazanmış gözleri, savaşacak olmanın verdiği hazla gülen dudaklarıyla çelişkili bir uyum yakalamıştı. Lacivert kristallerle dolu odada ya da ruhlara erişemediğinde hissettiği o zayıflığı telafi edebileceğini düşünüyordu.

 Achernar'a gelmenin ve korumanın hayalini kurmuştu. Kendini bu ana hazırlamıştı; yıllar boyunca sınırlarını aşmaya çalışarak güç elde etmeyi denemişti.

Maih'in desteği ile güçlenmeye başlamış, o öldükten sonra da kendi yöntemleriyle ruhların efendisi olma rolüne bürünmüştü. Şimdi, kendini kanıtlayabilecekti. Korksa da gülmek istiyordu; çarka kahkaha atmak! O, bu savaşa uzun zamandır hazırdı.

Zamanın azaldığının bilinciyle zindandan çıkmak için geniş koridorda koşarken, öncesinde Laren'in yere serdiği nöbetçilerin baygın bedenleriyle karşılaştılar. Jack, sırt üstü uzanan cücenin kılıcını alıp yola devam etti. 

Birkaç yanlış dönemecin ardından taştan, spiral merdivenlere vardıklarında Chris, nefesinin kesildiğini hissetti.

Adımlarını kendisi atmıyormuş gibi bilinçsizce yürümeye başlamıştı. Terliyordu ancak bu endişe ya da korkudan değildi. Vücudu zorla hareket ediyordu sanki. Bir tutukluk vardı üzerinde. 

"Sen git!" diye bağırdı önden giden sarışına. İçinde bulundukları durumda kimseye engel olmak istemiyordu. Hislerini gizlemek için uğraşarak ekledi.

"Meydanda buluşuruz, yapmam gereken bir şey var."

Jack arkasına döndü. Yapması gereken şeyin ne olduğunu deli gibi merak ediyordu. Sormak için ağzını açmıştı ki Chris, aklındna geçeni anlamış gibi susturdu onu.

"Bir şey işte, lütfen üsteleme." 

Sarışın anladığını belli ederek kafasını salladı. Meşale ışıklarıyla aydınlanan merdiven loştu. Turuncumsu ışık altında Chris'in yeşil gözleri hafifçe parlıyordu.

Achernar 1: Üç Bilge'nin YoluWhere stories live. Discover now