1- Nefes Aldığın Sürece

5.6K 949 2.7K
                                    

"Ne tuhaf bir şehir!

Yalnızca dört aydır burada yaşıyorum ve şimdiden beni de kendi karanlığına çekmeye başladı.

Belki de buraya ayak bastığım ilk andan itibaren esir aldı beni, sadece yeni fark ediyorum. Bir şehre esir olmak kulağa mantıklı gelmiyor gerçi. Düşüncelerimi toparlayıp cümleler haline getirmek zor.

Karman çormanım ama yine de buradayım. Sanırım insanlardan bahsedebilirim, evet bu şehirdeki insanlar! Ne kadar süredir yürüyorlar? Yere basıyor mu ayakları? Muhtemelen bunları sorgulamıyorlar bile. Hatta muhtemelen hiçbir şeyi sorgulamıyorlar.

Gerçi bir elin parmağını geçmez gördüklerim ve onlar üzerinden genelleme yapmak zorundayım ama bazen insanlar öyle bir enerji yayarlar ki onları görmeseniz de yüzlerindeki ifadeyi bilir, konuşmasanız da kafalarındaki sözcükleri anlarsınız ya hani, işte tam da öyle bir durumdayım. Biliyorum; yüzlerindeki boşluğu ve gözlerindeki donukluğu.

Bir zamanlar özenle dikildiği belli olan çiçeklerle süslenmiş meydanlarda dolaşırken, kendimden başka birilerinin olduğunu hissettiğimde kalbimden geçen ilk şey korku oluyor ve kaynağı ben değilim hayır, sokaklara has bir şey.

Hava, su, toprak ve nadiren gördüğüm kuşların hepsi boşluktaymışım gibi kendimi tuhaf hissetmeme neden oluyorlar. Sahi, kuşların uçuşları hipnoz etmek ister gibi. Çıkan tüm sesler sanki yokmuş gibi.

Gibi sözcüğünden oluşan bir varsayımlar okyanusunun ortasındayım ve ne tarafa kulaç atmam gerektiğini bilmiyorum.

Bütün bunların farkındayım; tuhaflıkların, şehirdeki yalnızlığın, havadaki kokunun ama artık terk edesim gelmiyor.

Portal soğuk ve ruhsuz bir şehir.
Kuru toprağı ya da sert asfaltı hızlıca döven adımlarımı saymazsak hemen hemen hiçbir sese sahip değil. Rüzgâr dahi sessiz esiyor, o bile kapamış gözlerini bu şehre.

Her köşe inim inim inliyor. Her köşe cansız, çaresiz ve bozuk. Evet, bozuk! Aldığım hava zamanla ağır gelmeye başladı, burada kaldığım süre içinde ruhen yıprandım ve bu da bedenime yansıdı.

Kendimi hiç olmadığım kadar halsiz ve yorgun hissediyorum. Vücudum bana ağır geliyor, düşüncelerim acı veriyor.

Çok az insanla karşılaştım ama hiçbiri normal, sağlıklı bir insan gibi bakmıyordu. Gözlerinde canlı bir ışık yerine deliliğin kaçık parıltısı ya da korkunun fersizliği vardı.

Ne yaptıklarının farkında değillerdi. Asıl sorunsa tek tük karşılaştığım insanlarla konuşmaya yeltendiğim anda uzaklaşmaları. Üzerlerinde büyük bir acı yaşadıktan sonra edinilen ruhsal bir bozukluk var sanki.

Yıkımlar gören ve kayıplar verenlerin gözleri...

Hislerim bu yönde olsa da gelişen dünyada ekran başından en uzaktaki taşların ardını bile görebildiğimiz göz önüne alındığında, insanlarda böyle bir etki yapacak raddede güçlü bir felaket yaşansa haberim olurdu diye düşünüyorum.

Nedenini bilmiyorum ama insanların benden kaçtıklarını da düşünmeye başladım. Birkaç kişiyle karşılaştım sonuçta. Etrafta kimsenin olmaması imkânsız, öyle değil mi?

Delirecek gibi hissediyorum! İnsanlar garip. Şehir ürkütücü ve sessiz. Bazı bölgeler var ki korku filmlerinden fırlamış ya da yanıp kül olmuş gibi. Ray bölgesi olarak adlandırılan o yerlerin puslu havası zehir, bozuk olan toprağıysa bataklık.

Üç hafta önce kazara birinde bulundum ve neredeyse bayılmak üzereyken güç bela uzaklaşabildim oradan. Havada adını bilmediğim yakıcı bir koku vardı ve toprağı ölüyordu. Gerçi bence bu şehir ölüyor ya sessiz usulca, içindeki canlarla...

Achernar 1: Üç Bilge'nin YoluWhere stories live. Discover now