30- Arçura Zehri, Us ve Düş

290 62 33
                                    


Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.


Gecenin karanlığında parlayan metal rengi bulanık göl, dikitlerle dolu kayalık zemini de aydınlatıyor, normalde karanlıkta rengini göremeyecekleri turuncu sisin zaman zaman belli olmasını sağlıyordu ve sisin arasında süzülen, kaynağı asit gölü olan ışık sütunları, içerisinde bulunduğu ortamı büyüleyici kılıyordu. 

Güzeldi. Aklı ve hırsı olanların arasındaki bütün oyunlara, kirli ve çoğunlukla kanla kurulan düzenlere nazaran doğa, her zaman yaşamı barındırıyordu; görebilen gözler için umut, her yerdeydi. Aldığı nefesin farkına varabilenler için ışık, sıcaktı. Manzara karşısında gözlerini kapattı; somutu gören gözler kapandığında ruh, etrafına daha kolay bağlanıyordu sanki.

Derince nefes aldı. Sonra, aldığı nefesin çevreden değil, sırtındaki turkuaz renkli çiçekten geldiğini hatırladı ve gözlerini açtı. Yürümeye devam ederken civarı inceledi. Gölün başlangıcında, kayalar arasında duran kayıklar, fazla küçüktü. Gölle aynı renkte, ilk defa gördüğü bir madenden yapılmaydılar. Her biri en fazla bir kişiyi taşıyabilirdi.

Onlara baktığını gördüğünde Laren yanına gelip, "Turban. Aşınmaz bir metal. Ozatik terzileri genelde Ozatik savaşçılarının iç zırhlarında kullanıyor ve madenlerin büyük çoğunluğu da Ozatik bölgesinde," dedi vakur bir ifadeyle. Ardından, ilerledi ve gölün kayalarla temas ettiği sığ suların biraz gerisindeki kayıkları göle itip çevikçe birinin üzerine çıktı. 

"Madem Cüceler imkânsız olduğunu söyleyip tırmanmayı bile denemiyor, nasıl oluyor da burada asit gölünü geçebilecek özel bir madenden yapılma beş kayık var?" 

Laren, Chris'e omuz silkerek bilmediğini belirttiğinde, Weis devreye girdi. "Antik Çağ'dan kalma. Radelha, Karbius, Szelyn ve iki dostlarının bu asit gölünden geçtiğiyle ilgili hikâyeler ve tarihî belgeler mevcut. Gelene dek gerçekten burada olduklarından emin değildim."

"Bir dakika!" dedi Jack. "Bizi binlerce yıl öncesinden gelen bu eski şeylerle mi karşıya geçirmeyi düşünüyorsun?"

Chris, kulak kabarttı. Sesler, cıvıltılarla harmanlandığından konuşulanları anlamakta zorlanıyordu ve Jack'ten çıkan sesler, kahkaha atma isteği uyandırıyordu. Sinirli bir civciv gibiydi.

"Turban, aşınmaz. Toprak yahut turmit böcekleri yoksa binlerce yıl ilk günkü gibi sağlam kalır. Burada da toprak yahut böcek yok," dedikten sonra kayığını, beşinci kayığa bağlayan halatın düğümünü çözdü ve halatı rastgele bıraktı göle. Beşinci kayık, kayaların arasında kalmıştı.

Sonra da kürek çekerek durgun asit gölünde seyir almaya, kendininkine bağlı diğer kayıkları da hareket ettirmeye başladı büyücü. Halatlar da turbandan yapılma gibi görünüyordu, asitten etkilenmiyordu. Beşinci kayık, arkalarında kaldı. Ve hava, gitgide sise boğuldu.

Achernar 1: Üç Bilge'nin YoluWhere stories live. Discover now