yabancı

534 57 21
                                    

Devasa kapının önünde durduğunda nefesleri birbirini kovalayamayacak kadar düzensizdi, kalbi neredeyse göğsünü delecek gibi hızlı atıyordu. Evinin bahçesinden şehrin dışına açılan geniş sürgülü demir kapıya ulaşıncaya kadar koşmuştu. Bu yaklaşık olarak 20 dakika ediyordu. Sadece bir saniyeliğine soluklanıp kararmaya başlayan gözerini kırpıştırdı. Elleri alışıldık bir telaşla montunun ceplerini aradı çabucak. Soğuk parmakları yuvarlak anahtarlığa dolandığında cebinden çekti ve ihtiyacı olan anahtarı kapıya sokup çevirdi.

Yoğun bir sis yüzünü adeta yaladığında aceleyle etrafını kolaçan edip kapıyı arkasından kapattı. Sol koluna astığı ağır çantaya iyice sarılarak adı kadar iyi bildiği tünele doğru saptı ve kapşonunun alnını kapattığından emin oldu. Yaklaşık beş dakika yürüdükten sonra etrafta tek tük insanların dolaştığı bir sokağa girdi. Şehir kapısına en yakın astbölgelerden biri olan Valjean, yaklaşık 30 sokak ve üç mahalleden oluşan, 8000 nüfuslu bir mıntıkaydı. İsmini bölgenin nüfusuna oldukça uyan bir şekilde sefilliği anlatan tarihi bir romanın baş karakterinden almıştı. Namjoon'un ona okuması için ödünç verdiği ilk kitaplardan biriydi. Kitabın dilinin tarih öncesinden kalma olmasından ötürü okumakta çok zorlanmıştı fakat kitabı geri götürdüğünde Namjoon'un gözlerinde gördüğü gurur hoşuna gitmişti. Kitap okumanın ve bulundurmanın canla ödendiği bir dünyada Kim Namjoon'un sizinle gurur duymasını sağlamak yapabileceğiniz en kolay şey değildi maalesef.

Bir sokak kadar süren gergin yürüyüşü sona erdiğinde, derme çatma bir kapının önünde durdu ve tüneldeyken ayakkabılarına bulaşan cıvık çamuru kapı paspasında temizledi. İşaret parmağının eklemini kapıya birkaç kez vurduktan sonra çantasına tutundu ve bekledi. Kısa bir süre sonra kapının ardından Namjoon'un sesi duyuldu: "Miranda."

Jimin derin bir nefes aldı, bu Namjoon ile aralarında yıllardır süregelen bir şifreleme sistemiydi. Namjoon bir karakter sorar, Jimin de hangi kitaptan olduğunu söylerdi. "Fırtına." diye cevapladı kendinden emin bir şekilde. Kısa bir sessizliğin ardından kapı yarısına kadar aralandı ve Jimin vakit kaybetmeden içeri girdi. Basık ve karanlık odanın tanıdık kokusu bugün daha bir küflü ve ağır geliyordu. Gözlerini is ve yosun kaplı tavanda gezdirirken rutubet için bir şeyler düşünmeleri gerektiğini kafasına not aldı. Ciğerler için sağlıklı olamazdı bu.

"Getirdin mi?" diye sordu Namjoon gözlerini şişkin çantasına dikerek. Jimin başını sallayıp çantayı ona verdi. Namjoon aceleci bir tavırla çantayı alıp alt kata inerek Jimin'i dar koridorda yalnız bıraktı. Başkaları için kaba sayılabilecek bu davranış, uzun boylu dahiye göre nefes almak kadar doğaldı. Ayrıca içeriden gelen acı dolu inlemelere bakılırsa Taehyung oldukça kötü durumdaydı ve ilacının bir an önce hazırlanması gerekiyordu. Jimin derin bir nefes alıp önce kapşonunu sonra da pelerinini çıkardı ve koltuklardan birinin üzerine fırlatıverdi. Hava donduracak kadar soğuk olmasına rağmen avuç içleri terlemişti, Taehyung'un odasına geçerken onları pantolonuna sildi.

Etraftaki yoğun portakal kokusu Namjoon'un rutubet işini düşünmeye başladığını gösteriyordu. Gözlerini yatağın yanındaki masaya diktiğinde içi mumla dolmuş portakal kabuklarını fark etti. Hemen sonra bakışlarını yatakta kıvranan ince bedene çevirdi.

"Bana bir daha yapmayacağına söz vermiştin." Sözleri ağzından o yakalayamadan çıkmıştı bile. Ona biraz sinirliydi fakat adamın hayatı tehlikedeyken böyle konuşmasa da olurdu. Yine de kaşlarını çatarak yatağa doğru yürüdü. Elini Taehyung'un terler içinde kalmış alnına götürdü. Ateşi çok yüksekti. Taehyung'un bedeni şiddetlice titreyerek ağzından kısık bir iniltinin çıkasına neden oldu. Nefes alırken bile canı yanıyormuş gibi bir hali vardı. Jimin çaktırmadan onun eliyle kapatmaya çalıştığı hala açık yarasına baktı. İçindeki her şey endişeyle ters döndü bir an. "Berbat görünüyorsun, Tae." dedi yatağın boştaki temiz kalan yerine otururken. Çarşafın büyük bir kısmı kan içindeydi ve yara iltihap kapmıştı. Jimin bir süre ne yapacağın bile bilemedi.

the other side | yoonminWhere stories live. Discover now