55. Bu Zamana Kadar Nerelerdeydin Sen?

3.4K 211 46
                                    

Melih (53ü bölümün devamı)

Cihan şaşkın bir suratla yüzüme bakıyordu. Yanında ki karaltı ayağa kalktığında rezil oldum diye düşünürken "ay oğlum kedi çöpleri mi karıştırıyor?" diyen sesi ile ilk durum olsamda hemen toparlanarak görünmeyeceğim bir yere geçtim.

"evet anne. Çaresizlikden bizim çöplere kadar düşmüş bu kedi" dedi gülerek Cihan.

İçten içe homurdansam da o karaltının Fırat olmamasına çok sevinmiştim. Açıkçası bu gün Cihan ile ilgili düşüncelerim iyi anlamda çok değişmişti.

Cihan annesi ile konuşurken ben sessizce ordan ayrıldım. Kadınla belki bir gün yüz yüze gelecektik. Rezil olmanın bir anlamı yok.

Eve giderken kafamda dönüp duran sorular yüzünden eve nasıl vardığım belli değildi. Dış kapıyı açıp eve girdiğim de kimsenin yatmamış olduğunu gördüm.

Annemin "bebeğim hoş geldin" demesinin ardından yanına giderek "hoş buldum annem. Ben biraz yorgunum. Yatıp uyuyacağım" dedim.

"Hemen yatma geç otur da konuşalım. Ne zaman getiriyorsun bizim gelini tanıştırmaya?" dedi gülerek.

Bu gün yaşadığım berbat günün üstüne duymayı isteyeceğim en son cümle bile bu değildi. O yüzden duymazdan gelip odama doğru yürürken, annem arkamdan hala "oğlum valla kaçarak kurtulamazsın. Oğlumuz tüm gününü kime ayırıyor bilmek hakkımız" diye söyleniyordu.

Günün stresini belki üstümden ata bilirim umudu ile duşa girdim. O bile yarar sağlamadı. Telefonda Fırat ile olan resimlerimize bakarken ondan gelen bir mesajın olması kalbimin yerinden çıkacakcasına atması için yeterliydi.

'Yarın görüşelim' mesajına anında 'tamam' cevabını verirken yarının bize ne getireceğini bilmiyordum. Ona ne anlatmam lazım, kendimi nasıl affettirmem lazım, bilmiyordum. Bu yüzden sabaha kadar yaşananları düşünmekten uykular haram oldu, dönüp durdum yerimde.

Çisemin kapıyı tıklaması "kahvaltı hazır" demesi ile sabah olduğunu fark ettim. Kendimi zorlayarak ayağa kalkıp üstümü giydim. Bu gün Fırat ile konuşarak çözüm bulmayı ve kendimi affetirmeyi kafaya koymuştum.

Sessiz bir kahvaltı olacağını umuyordum. Lakin daha çayımı koyarken annem konuşmaya başlamıştı. Ailem çok iyi insanlardır. Bana şuan yaşattıklarını bilseler çok üzülürlerdi. Tabi oğullarının gay olmasını hazmede bilirlerse.

"anne kurbanın olayım yeter. Bak gerçekten yorgunum. Lütfen bırak bu konunun peşini" diye sonunda konuşmasını bölerek isyan ettim.

"çok şey mi istiyorum? Ben oğlumu tanımıyor muyum? Yıllardır aşkından yanıp kavrulduğunu görmüyor muyum sanıyorsun? Senin ilkinde sonunda o olduğunu bilmiyor muyum? O yüzden bu ısrarlarım. Yıllardır oğlumu peşinden koşturan kız kim tanımak istiyorum. Oğlumun yüzünde güller açtıran kızı sarıp sarmalamak istiyorum. Çünkü biliyorum ki yaşın az olsa bile bu kız senin 'sonsuza kadarın'. " diyen annemin her kelimesi ile kalbime bir bıçak daha saplanıyordu.

Ellerim yumruk olmuş, ağzımdan dökülecek kelimeleri sımsıkı tutuyordu.

"evet belki erken abi. Ama biz biliyoruz, o mükemmel olmasa sen yıllarca onu bu kadar sevmezdin. Nolur sanki kendine saklamak yerine bizle de tanıştırsan" diyen Çisemin sesi ile dişlerimi kırılacak kadar sıktım.

Başım önümde bu konuşmanın bitmesini bekliyordum. Bitsin ki odama kapanıp çocuklar gibi ağlaya bileyim. Bitsin de beni tanıdığını söyleyen ailemin, beni ben yapan şeye kör olmasının acısını hazmede bileyim.

"ne bu inat? Onu üzmemizden mi korkuyorsun? Yoksa bizim onu beğenmememizden mi?" diyen babama da kasılmaktan zangır zangır titremeye başlamama rağmen cevap vermedim.

"bizi hiç tanıyamamışsın oğlum. Annen ile benim hep yanında olduğumuzu koca adam oldun ama anlayamamışsın. Seni üzecek bir şey yaptığımızı ne zaman gördün?" diyen babamla birlikte bende ipler koptu.

"peki siz beni tanıdığınıza emin misiniz? Yıllardır aşık olduğumu biliyormuşsunuz. Büyük başarı" diyerek bir sinirle masadan kalktım.

Tam mutfak kapısından çıkacak iken babamın "orda dur. Lafı ortaya atıp kaçmak adamlığa sığmaz. Sana böyle öğretmediğime eminim. Hangi ebeveyn, evladını bizim kadar tanıyordur?

Karakterine ve onları oluşturan şeylere bile hangi ebeveyn bizim kadar şahit olmuştur?
Neleri sevip sevmediğini, hasta iken nasıl olduğunu, ailene dostlarına ayrı dışarıya ayrı olduğunu annenden iyi kim biliyor?
Antalyadan ayrılmanın senden ayrılmak olduğunu, gidersek kalmak isteyeceğini kaç baba bilir?
Yıllarca küçük büyük ama masum sırlarına kız kardeşin ortaklık etmedi mi? " diyen babam her kelimesinde daha da hiddetleniyordu.

Beni tanımıyorsunuz demek babama ağır gelmişti. Aslında o an fark ettim ki asıl canımı acıtan da bu. Tüm arkadaşlarım aileme gıpta etmiştir her zaman. Çünkü evlatları için her şeyi yapan ve bundan gocunmayan bir ailem vardı. Zoruma giden ise tüm söylediklerine rağmen yıllarca içinde kaybolduğum karanlık kuyulardan bir haber olmaları.

Kısık ve kırık bir halde "peki nasıl anlamadınız eşcinsel olduğumu? Nasıl yıllardır cehennem ateşinde yandığımı görmediniz?" dediğim de odaya bomba atsam bu kadar derin sessizlik olmazdı.

Bana hiddetlenirken ayağa kalkan babam ayakta zor duruyormuş gibi gözüküyordu. Sandalyesinin kopçasından güç almaya çalışıyordu. Annem desen zaten ben açıklamadan ağlamaya başlamıştı. Duyduktan sonra bir şey söyleyecek gibi ağzı açılıp kapanıyordu lakin ağzından tek kelime çıkmıyordu.

Sadece Çisem gözlerini dikmiş bana bakıyor ve dediğimi anlamaya çalışıyordu.

"bakıyorum hepiniz sustunuz. Eşcinsel olmam ağır mı geldi? - Çisemin önüne geçerek sordum -
Yana yakıla tanışmak istediğiniz gelinin aslında hiç var olmamasına mı üzüldünüz?" - annemin önüne geçerek daha yüksek bir ses ile sordum -
Hala beni tanıdığınızı iddia ede biliyormusunuz? Söylesene baba" dedim bağırarak.

Ve hayatım da bir ilk gerçekleşti. Ben ilk babamdan tokat yedim. Bu güne kadar bana fiske vurmayan ailem, bu gün ilk kez dünyanın en ağır hamlesini yaptı.

Tokat yanağıma değdiğinde Çisemden ufak bir çığlık, annemden ise bir feryat koptu. Lakin o an babama bakmak ile meşguldüm.

"Allah için bende sizi tanıyamamışım" diyerek arkamı döndüm ve koşar adım mutfaktan çıktım. Montumu ve masadan babamın anahtarlarını alarak tek sığınağım varmak için acele ediyordum.

Beynimde dönüp duran tek şey Fırat'a varmak ve ona sarılmaktı. Arabaya nasıl bindim, nasıl yola çıktım farkında değildim.

Duyduğum uzun bir kore sesi ile irkilip kendime gelmem ve karşımdan gelen kamyonu görmem aynı saniyede oldu.

Direksiyonu kırmak bilinçli olarak yaptığım son şeydi.

Sonrası sarsıntı, darbeler..

En son ise karanlık...

Sonrası yoktu...

Size uzun bir bölüm ile geldim.
Hadi beni yoruma doyurun.
Düşüncelerinizi merak ediyorum.


Ağzını Yerim [boy×boy] - TAMAMLANDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin