Son

2.3K 78 21
                                    

O gün akşam yemeğinden sonra Çağrı ile beraber uyumuştuk. İlk başta bunu kabullenmese de sonrasında sesini çıkarmadı. Sabah kalktığımızda ise bizden önce uyanıp kahvaltı hazırlamaya çalışmıştı. Sonu çok iç açıcı olmasa da onun bu çabası içimde kandilleri yaktırmaya yetmişti. Çağrı yaralarını sarmayı öğrenmeye başlamıştı. Ve ileride her şekilde başarılı olması kaçınılmazdı. Küçüklüğünden bu yana hayattan kaçıp kitaplara sığınmayı seçmişti. Okuduğu bazı kitaplar bilimseldi. Tarih ve diğer türleri de okumuştu. Bu da ona aslında çok fazla şey kazandıracağının habercisiydi. Lise ve üniversite için girdiği sınavlarda çok güzel başarılar elde etti. Ve biz Çağan ile her zaman onun destekçisi olduk. Şimdi bir kız arkadaşı var. Bizimle tanıştırmak için eve getirdiğinde Çağan başta bunu kabullenemedi. Çağrı onun gözünde hala on bir yaşında ve korunmaya muhtaç o çocuktu. Kendinden bile koruduğu o çocuk. Ama Çağrı büyümüştü ve biz bunu kabullenmekten başka bir şey yapamayacaktık. Evlendikten bir buçuk sene sonra bir bebeğimiz olduğunda Çağrı üzerinde titremişti. Amca gibi değil de kardeşi gibi. Çünkü ben onun hissettiği tek annesi olmuştum. Kızımız Leyla da Çağrı'ya karşı çok hassas büyümüştü. Hani derler ya dünya bir yana o bir yana öyle bağlanmışlardı birbirine. Leyla da artık genç bir kız olmuştu, görünüş olarak bana benziyormuş Çağan hep öyle söylerdi. Fakat huylarımız fazla zıt idi. Ben genel olarak her zaman alttan almaya çalışan ve kalp kırmaktan uzak durmaya çalışan biri olmuştum. Leyla ise savunduğu şey uğruna dünyayı yıkabilirdi, tıpkı Çağan gibi. Hepsiyle ayrı ayrı gurur duyacağım o kadar fazla şey yaşamıştık ki...

Çağan'ın babası konuşma yaptığımız sene hayatını kaybetti. Kanser olduğunu herkesten saklamış ve öldüğü güne kadar kimse bilmedi. Tıpkı eşi gibi o da bu durumla dünyadan yalnız ayrılmayı seçti. Tüm mirasını Çağan ve Çağrı için bırakmıştı bir mektupla birlikte. Çağan tüm parayı bir yurt açmak için kullandı. Nedenini ise benim hissetmediğim babam belki de diğer çocuklar için umut olabilir demişti. O mektup hala açılmadı. İçinde ne yazdığını kimse bilmese de tahminlerim bana anlattığı şeyleri kağıda geçirdiği yönündeydi. Çağan aslında her ne kadar bu olanları Çağrı'ya anlatmak istemese de ona engel oldum. Benim hayatımın ne kadar berbat olduğunu ve bunun sebebinin gerçekleri bilmememden kaynaklandığını o da biliyordu. Sonunda ona anlatmaya karar verdi. Çağrı o zamanlar üniversiteye gidiyordu ve bunarlı duyduğunda yaptığı tek şey babam bizi seviyordu o zaman, annem de bırakmadı bizi... Gitmek zorunda kaldı ama istemedi.' Demek oldu. Çağrı her zaman Çağan'a benzemeye çalışsa da aslında ondan çok keskin çizgilerle ayrılıyordu. Mesela bayram sabahlarında erkenden kalkıp babasının mezarına çiçek götürürdü. Çağan bunu öğrendiğinde bana neden yaptığını sordu. Çünkü ona göre bu fazla anlamsızdı. Çağrı'nın artık her şeyin farkında olduğunu ve onları yanlışları için affetmese de yine de babası olduğu için yalnız bırakmak istediğini söyledim. Çağrı merhametli bir gençti. Yaşadığı hiçbir acıyı bir başkası yaşamasın diye büyük bir uğraş veriyordu. Hatta benim için de elinden geleni yapmıştı. Leyla bize anlatamadığı şeyleri Çağrıya anlatmayı tercih ediyordu. Bu durum ne bana ne de Çağan'a rahatsızlık veriyordu. Çünkü Leyla'nın başına bir iş açmayacağını açsa da Çağrı'nın bunu bizden saklamayacağını biliyorduk.

Benim aileme gelecek olursak zamanla anılarımın bir kısmını daha hatırladım ve bunlar bana yetti. Annemi, babamı ve ablamı artık hatırlıyordum ve elime resimleri geçtiğinde sevinçten çılgına dönmüştüm. Onu portreye aktarıp Çağan ve Çağrı doğum günümde hediye etmişlerdi. Bu benim en güzel yaş günü hediyem olmuştu. Eniştem ve dayım cezalarını çekiyorlardı. Teyzemi sık sık arayıp halini hatırını sormaya özen gösterdim. Bu konu da Leyla da benimle aynı titizliği gösterdi hep. Çünkü o da benim hissettiğim ilk annem olmuştu ve ne zaman geçmiş için birilerine kızmak istesem aklıma Çağrı gelirdi. Onun ne hissettiğini düşünürdüm. Ve eğer günün birinde gelip bana kızarsa nasıl üzüleceğimi... O yüzden onu affetmeyi seçtim. Beni hala kızı gibi seviyor. Ne zaman geçmişi düşünse benden af diliyor. Ben de her seferinde sarılarak geçtiğini ona hissettirmeye çalışıyorum.

Doruk ve Açelya evlendiler. Bu başta her ne kadar imkânsız gibi gözükse de ben bu duruma çok sevinmiştim. Açelya bunu hak etmişti. Doruk için çok fazla çabalamıştı. Doruk bunu sonunda gördüğünde ise beklenen son olmuştu. Leyla'dan birkaç yaş küçük bir oğulları oldu. Sık sık görüşüyoruz ve onlarda birbirlerini benimsediler. Çağrı ve Leyla her ne kadar daha yakın olsa da Burak'ta onlar için fazlaca önemli. Doruk geçmişte yaşananların gerçek yüzünü öğrendiği günden sonra benimle daha yakın olmuştu. Ben de onu hala abim gibi görüyordum. Bu duruma o da seviniyordu çünkü affetmeyeceğimi düşünüyordu başlarda.

Emre yurt dışına çıktı. Kariyeri için daha iyi şeyler yapmak istiyordu. Ve bunu başardı da... Bizi görüntülü arayıp gezdiği yerleri tanıtmayı çok seviyordu. Çocuklar bu duruma bayılıyordu. Görüntüsünü televizyona verip keyifle izliyorlardı. Çağan onlardan bir liste istemişti. En çok gitmek istediği ülkeleri sıraya koyup ona verdiler. Çağan eğer yıl boyunca eğitimlerine gerekli özeni gösterirlerse yılda iki kez ülke keşfetme ödülü verdikten sonra tüm not ortalamaları en iyi olarak bize gelmeye başladı. Emre bur durumdan ötürü Çağan'a üçkâğıtçı olduğunu söyleyip dalga geçiyordu. Çağan'la yakın arkadaş olmuşlardı ve bu durum beni çok mutlu ediyordu. Emre'yi çok seviyordum ve sevdiğim insanların da benimle aynı duyguları paylaşmaları ayrı bir keyif veriyordu.

Çağan ve ben ise birbirimize sımsıkı sarılmıştık. Ben düştüğümde o beni kaldırdı o düştüğünde ben onu kaldırdım. Ne zaman tüm dünya bize karşıymış gibi hissetsek hep gücü birbirimizde aradık. Kavga ettiğimizi anımsamıyorum. Birbirimizi kırmamak için çok özen gösterirdik. Hamile olduğum dönemde çok duygusal olduğum için olur olmadık şeylerde arıza çıkarıyordum. Çağan ise her seferinde beni sakinleştirip yanımda olduğunu hissettirdi. Bunun sebebini ilerleyen zamanlarda sorduğumda ise, beni ilk tanıdığın zaman zaten fazlaca üzdüm seni. Kalbini daha fazla kırmaktan deli gibi korkarken bir de bunun için karşına mı geçseydim. Sen benim her şeyimsin ve ne zaman sinirlensen sustuğun zamanlar aklıma gelirdi. Sen her şeyin en güzelini hak ediyorsun. Ben de sana layık olmak için güzel olmaya çalışıyorum. Demişti. Bu cümle o ana kadar duyduğum en güzel cümleydi. Ne bir film ne de bir kitapta yer almayan ama hayatımı o saatten sonra güzelleştiren bir cümle olmuştu. O kadar fazla tekrarlamıştım ki artık gözümü kapadığımda o karanlıkta parlayan yıldızlar gibi gelir dizilirdi önüme. Bu sayede bir daha hiç karanlıkta kalmadım. Yıldızım bana hep yol gösterdi.

-

"Ne yapıyorsun?" Çağan gülümseyerek bakıyordu. Derin bir nefes alıp defterin kapağını kapattım.

"Yazıyordum. Unutmak istemediğim bazı şeyleri." Çağan ellerimi tutup sımsıcak gülümsedi.

"İçinde ben de var mıyım?" Başımı olumlu anlamda sallayıp tebessüm ettim.

"Sen içinde değil her bir cümlesinde varsın. Nokta, virgül bile seninle ayrılıyor." Alnımı öptü.

"Seni seviyorum."

"Ben de seni seviyorum." Elimden tutup bir adım geri gitti.

"Çocuklar geldi. Çağrı senin için bir kitap almış çok seveceğini söylüyor. Leyla uzamış Deniz. Kızımız biraz daha büyümüş. O da benim için bir gömlek almış. Hatta hepimiz için almış. İkisi de giymiş biz de giydikten sonra fotoğraf çekmek istiyorlarmış. Hadi bekletmeyelim artık."

Aşağı indikten sonra hediyelerimizi verdiler. Gömleği biz de giydikten sonra fotoğraf çekildik. Bir fotoğraf karesi göründüğünden daha fazla şey anlatıyordu aslında... Ona bakan hangi kişi o günün bizim için en güzel ve anlamlı gün olduğunu anlayabilirdi ki?



***

Hoşçakalın... 

Buraya kadar gelen herkese teşekkür ederim. Yeni bir final ve içime sinen bir final oldu. Hoşunuza gitmiştir umarım. 

Karanlığın TutsağıWhere stories live. Discover now