Geç olmadan bitir oyunu.

27.3K 474 29
                                    

Bilmediğim bir günde bilmediğim bir zaman dilimi içerisinde içine düştüğüm ufak bir dünya vardı. İçeride hep aynı oyunlar oynanıyordu, hep aynı karanlık baş gösteriyordu, hep aynı yalnızlık duruyordu...  Zaman zaman önüme sunulan seçenekler oluyordu. Fakat seçmemi istedikleri şıklar benim lehime değil aleyhimeydi. Önüme sunulan seçenekleri görmezden gelerek yoluma devam ediyordum. Yollarda attığım her adımda çıplak ayaklarıma çakıl taşları batarak canımı yakıyordu. Bir müddet sonra dayanamayarak yaralar oluşuyordu ayaklarımda. Geriye doğru dönüp baktığım zaman kurumuş kan lekeleri çarpıyordu gözüme. Çıkışı bulmak için yürüdüğüm bu yollarda aslında hayatımın bir gününü bırakıyordum. Bu dünya elimden her şeyi alıyordu. Umutlarım yağan yağmur ile beraber toprağa karışıyordu. Hayallerim çoktan soluduğum havaya karışıp yok olmuştu. Ben buna rağmen yeniden yaşamak istiyordum. İnsan umutları olmadan, hayalleri olmadan nasıl yaşardı ki?

İnsanlar yaşadıkları şeyler için bazen hayatı suçlarlar. Benim yaşadığım şeylerin sorumlusu aslında hayat değildi. Kendime kırgındım ben, kendime kızgındım..

Yağmurun yağdığı zamanlar ruhum bulunduğu duvara daha da yapışıyordu. Her ne kadar bedenim yağmurla dost olsa da ruhum yağmurdan korkuyordu. Çünkü bu dünyada yağmur bile siyahtı. Yağmur bile kirli...

Ruhumda yağmurun bıraktığı siyah lekeler oluşmuştu artık. Elimi götürüp silmeye çalıştığımda dağılarak daha büyük lekeler oluşturuyordu. Gözlerim donuklaşarak etrafına bakıyordu. Allah aşkına neresiydi burası böyle? Buraya dünya denemezdi bile. Çünkü en azından dünyada insanlar yaşıyordu. Dünya insanların yaşamasını sağlıyordu. Ama... Burası benliğimi öldürmeye çalışıyordu. Burası beni öldürmeye çalışıyordu... Sırtımı yavaşça korunduğumu hissettiğim bir kısmı yıkık duvardan çekerek yıllardır kâbusum olan bu yerde yürümeye başladım. İlk geldiğim zaman bana dost görünen onca şey şimdi önüme bir kuyu kazıyordu. Toprakta oluşan hendekler tıpkı yaralı ayaklarım gibiydiler. Tek farkı vardı benim hendeklerimde kan saklanırken, Toprakta oluşan hendekler yağmur sularını barındırıyordu içinde. 

Adımlarım sessizliğin ritmine göre yürürken kulaklarımda tek bir ses yankılanıyordu. Tek bir melodi çalıyordu. Ben bu melodi ile besliyordum ruhumu.

Ben aydınlığa muhtaçtım. Burada karanlık beni eline almıştı. Gün geçtikçe boyut atlayarak daha da koyu bir hal alıyordu. Sonunda zifiri karanlık önümde belirdiğinde olduğum yerde durup etrafıma bakmamı sağladı. Ben karanlıktan korkarken zifiri karanlıkta nasıl yaşayacaktım?

Şimdi başlıyordu her şey aslında. Zifiri karanlığın içinde saklanan her şey bir gün önüme çıkacaktı. Korkarak bakan gözlerime, titreyen bedenime aldırmadan canımı yakacaktı.

Her şey şimdi başlayacaktı. Burada, bu dünyada, bulunduğum yerde...

Her şey aslında çoktan başlamıştı. Kaçtıklarım çoktan arkamda saklanmış onlarla göz göze gelmemi bekliyorlardı. Cesaretim yoktu farkındaydım. Herkes farkındaydı. Bu yüzden döngü devam ediyordu. Eğer bir yolunu bulup ardımda kalan tüm korkularımla yüzleşirsem geçecek miydi? Bunca yıl var ettiğim tümler sona vararak kaybolacak mıydı? İnsanlar öyle söylerlerdi, oysa hep reddettiğim şey bu olmuştu. Kokularla yüzleşmek... Korkularım. Neydi peki benim korkum? Geçmişim mi? Yoksa geçmişimin yaralar açtığı geleceğim mi? 

Belki de sonum buydu. Belki de ben başlattığım döngüde yok olacaktım... Kim bilir.

ŞEYMA DALDALLI

keyifli okumalar ^-^

Diğer kitaplarıma da davetlisiniz...

.................
.............
..........
.....

Karanlığın TutsağıWhere stories live. Discover now