Sonsuzluğun Boğulduğu Son

3.3K 185 53
                                    

  Bir ipin ucundan tutup nereye gittiğini merak eder gibi takip ederken, attığım yavaş ve küçük adımlar altında ezilen kuru yapraklar etrafta hiçbir şeyin bulunmamasını fırsat bilerek koca bir gürültü oluşturuyordu. Civarı kaplayan yoğun sis gözlerin önüne bir perde indirip görüş alanını kısıtlayarak etrafta bulunan tehlikeleri bir kat daha yüksekte tutuyordu. Ve ipin boyuda sisin arasında kaybolmuş, üstüne üstlük boyunun yanında nereye gittiği de bilinmiyordu.

Tıpkı şuan yaşadıklarım gibi, beni neyin beklediğini bilmezken tedbir almaya çalışmak çok saçmaydı. Karşımda neyin belireceğini bilmezken nasıl bir önlem alınması gerektiğini bilmek zaten mümkün değildi. Hava durumunu bilmeden dışarı tişörtle çıkmak ve o anda yağmura yakalanmaktan ne farkı vardı?

  Kahvenin son yudumunu da içtikten sonra elimi başımın altından çekerek masadan destek aldıktan sonra yavaşça ayağa kalktım. Kahve bardağını Tezgaga koyduktan sonra mutfaktan çıkıp yavaş adımlarla kapının yanındaki askıdan montumu indirdim. Kollarımı geçirdikten sonra fermuarı boğazıma kadar çekip saçlarımı iki yanımdan sarkıttım.

Montun şapkasını giydikten sonra botlarımıda giyip derin bir nefes bıraktım. Artık gitme vakti gelmişti. Bir elimi cebime koyarken aynı anda diğer elimle yandaki sırt çantamı tek koluma takarak bir kaç adımda kapıya ulaştım.

Açtığım anda ise, esen sert rüzgar yüzüme öfkeyle çarparak bedenimi yalayıp geçtikten sonra evin içerisine doldu. Aniden gelen ürperti karşısında bir kaç dakika kendime zaman tanıdım. Ardından hızlı hareketlerle dışarı çıktım ve kapıyı arkamdan kapattıktan sonra kiletleyerek bir kaç basamak olan merdivenlerden indim.

Caddeye çıkmak için harekete geçtiğimde diğer elimide cebime koyarak yürümeye başladım. Rüzgara fazla dayanamayan şapka uçarak açıldığında müdahale etmeden yürümeye devam ettim.

  Elimde olan adres fazla uzakta değildi yürüyüş mesafesinde olduğu için araç kullanmak yerine adımlarıma kulak vermeyi seçtim. Bazı insanlar aceleyle bazıları ise telaşsız adımlarla ilerliyordu. Hava bozuk olduğu için bende hızlanarak adımlarımı büyüttüm.

  Küçük bir dükkanın önünde durduğumda adresi bulduğuma kanaat getirdim ve derin bir nefes alıp içeriye göz gezdirdim. Bedenim soğuğu biraz daha hapsederken parmaklarım kapı kolunu kavrayıp kilidin açılmasını sağladı. İçeriye küçük bir adım attığımda ahşap zemin gıcırdayıp gürültünün bir parçası haline geldi. Tamamen içeri girip kapıyı arkamdan kapattıktan sonra içeriye göz gezdirdim.

Etrafımda raflar vardı ve eski kitaplarla doluydu, rafların arasından arkaya açılan bir bölüm vardı. O tarafta insanların olduğu seslerin yüksek olduğundan anlaşılıyordu. Her ne kadar kitap kokuları etrafı kaplasada burası kütüphane değildi. Kitap okuyan insanların arasında bu kadar gürültülü bir ortam olması imkansızdı.

Yavaşça oraya doğru ilerlediğimde zeminden yükselen sesler kimi zaman artıyor kimi zaman ise azalıyordu. Kapı boşluğundan geçtikten sonra sol tarafa doğru uzanan ve ışığın en minimum olduğu koridordan geçip pencerelerden giren buğulu ışık sayesinde etrafta uşuşan toz parçalarının arasında olan süiletleri gördüğümde adımlarımı durdurdum. Etrafımı incelerken biri oturduğu yerden kalkıp bana doğru yaklaşınca odağımı ona çevirdim. Yanımda durunca yüzümü tarayıp, "Deniz İlgi?" Diye sorduğunda başımı yavaşça aşağı yukarı salladım.

"Gel bakalım konuşalım seninle biraz." Sessizce onu takip ederken sırayla oturmuş çömlek yapan insanların önünden geçip bir çömlek çarkının önünde durduk.

Karanlığın TutsağıWhere stories live. Discover now