Adım (PART-2)

3.2K 188 21
                                    

O dakikada söylediklerine inanmak istedim. Kararlı gözüktüğü için inanmak istedim. Güven veren ses tonuna inanmak istedim. Beni rahat bırakması düşüncesine inanmak istedim, en önemlisi de gözlerinde gördüğüm o ifadeye inanmak istedim. Fakat sadece istedim... Bunu yapmanın benim için ne kadar zor olduğunu biliyordum çünkü. Zamanında kontrolsüz hayatıma aldığım insanlar sayesinde yaşadığım bir kaç olay zihnime düştüğünde  derin bir nefes alıp bakışlarımı parmaklarıma çevirdim.

O da böyle bakmıştı gözlerime...
Hiç bir kirli düşünce yoktu sanki içinde. Ama değildi işte. Hiçbir şey görünürde olduğu kadar masum değildi. İnsanlar çıkarı olmadığı hiçbir şey uğruna hayal kurdurmuyordu. Geç öğrenmiştim bunu, defalca kez parçalandıktan sonra öğretmişti hayat. Düştüğümde tekrar kalkmayı öğrendiğim zaman ise tuza dönmüştüm. Şimdi ise, toparlamakla uğraşmadığım için kendimi, heryerdeydim. O kadar ufalanmıştım ki görünmüyordum artık. Sadece dokunulduğunda yakıyordum canları.

Başımı hafifçe sağa sola sallayarak, "Yardım etmek istemiyorum." Diye mırıldandım kararsız bir tınıyla. Çağan'a baktığımda gözlerini kısmış yüzümü inceliyordu. "Zor bir şey mi istiyorum lan!?" Diye bağırdı. Sinirle başımı tekrar sağa sola sallayıp, "Yapmayacağım. Az önce senden istediğim şey umurunda olmayacak kadar mı zordu?" Dedim çenemi dikleştirerek. Çağan bu harektimle beraber gülümseyip ellerini saçlarının arasına daldırdı. "Yapacağın tek şey adamları bir kaç dakika oyalamak! Onunla bu farklı şeyler! Öğrensen ne yapabileceksin!" Diye bağırmaya devam edince yüzümü ekşitip zorla yutkundum. "Sana inanmıyorum, ayrıca cezasını çekmesi için elimden geleni yapacağım." Diye sessizce karşılık verdiğimde benden tarafa döndü. "Bak söz veriyorum bundan sonra karşına çıkmam. Şimdiyse yardım etmen gerekiyor. Hadi ufaklık sadece oyalayacaksın. Ondan sonra belki sana yardım ederim " Dediğinde gözlerinin içine baktım. "Sadece oyalayacağım." Diye tekrar ettim arkasından. İstediğini almışcasına sırıtıp önüne döndüğünde yan taraftan kapüşonlu hırkasını aldı. Arabadan inip hırkayı giymeye başladığında bende istemeye istemeye arabadan indim. Yanına doğru ilerlerken esen rüzgar saçlarımın uçuşmasına sebep oluyordu. Üzerimdeki hırkaya biraz daha sarılarak ellerimi cebime koydum. Çağan'ın yanına gittiğimde kafasına kapüşonu geçirip, "Gidelim." Dedi. Önden ilerlemeye başladığında topuğumun üzerinde dönerek ona yetişmeye çalıştım.

Attığı adımlar fazla büyük olduğundan yetişmem mümkün olmuyordu. Bende bu yüzden yavaşlayıp arkasından gitmeye karar verdim. Aramızda ki mesafa iyice açılmıştı, o kenarda durup eve doğru bakarken bir yandanda eliyle arkasını yokladı, beni bulamayınca omuzunun üzerinden geriye baktı. Gözlerimiz buluşunca biraz daha büyük adımlar atarak başımı eğdim. Yanına gittiğimde önünde durup yüzüne baktım. Çağan zarar vermekten çekinir bir şekilde omuzlarımdan tutup, "Bak şimdi adamlar şu kapıda bekliyorlar. Sen onları oyalarken ben arka bahçeden içeri girip bana lazım olanı alacağım sende benim çıktığımı gördükten sonra oradan uzaklaş ve arabanın yanına gel. Anlaştık mı?" Diye sordu. Başımı olumlu anlamda salladığımda, "Güzel." Deyip geri çekildi. "Ben şurdan arkaya dolanacağım" dediğinde eliyle ağaçların arkasını işaret etti. "Sende direk adamların yanına git. Bütün dikkatin senin üzerinde olamsını sağla. Bir kaç dakika yeterli olacak." Dedi. "Tamam." Dedim karşılık olarak. Arkasını dönüp ağaçların içine doğru yürümeye başladığında arkasından bakmayı kesip adamlara doğru yürüdüm.

Attığım adımlarla beraber ayaklarımın altında ezilen taşlar etraftaki sessizliğe bir balyoz indiriyordu. Küçük bir su birikintisine damlayan ufacık bir damla nasıl birikinti içine dahil olup karışıyorsa ve haber veriyorsa kendinden, adımlarımda sessizliğin içine düşüp kendini haber veriyordu boşluğa.

Karanlığın TutsağıWhere stories live. Discover now