Yabancı ஜ5

135 12 153
                                    


[Kötüyüm, iyiyim; hangisini tercih edersen.] ●Franz KAFKA

Medyadaki şarkıya bakmayı unutmayın :) Şarkıda da dediği gibi "Uyanma vakti Hanımlar"

Ve unutmayın
Erkekler iyi dövüşür
Ama kadınlar iyi Savaşçılardır.

Keyifli okumalar...

~~~

Yıllar süren uzunlukta ve yorucu bir savaştan zorbela bir galibiyetle sağ çıkmış gibi kafası yorgun ve dağınıktı Engin' in. Bir nevi savaştan çıkmış gibilerdi aslında. Uzun sürmemişti; yalnızca birkaç dakikalıktı ama geride bıraktığı hasar tarif edilemezdi.

Kafeye beklenmedik bir anda ateş açan iki siyah arabanın ardında bir harabe bırakarak gitmesinden sonra dakikalar geçmişti sadece. Gecenin karanlığı yalnızca onları hedef bellemişti ve ayın ışıltısı bile yetmiyordu yaşanan kabusu aydınlatmaya.

Genç bir kızın, "Arkadaşım! Arkadaşım ölüyor, yardım edin!" feryatlarını atıp defalarca yardım dilenmesinden saniyeler sonra kucağındaki dostunun gözlerinin kapandığını gördüğü andan beri sessiz sessiz ağlayışı... Oysa hala nefes alıp vermeye devam eden kız, düşük nabızla hayata tutunmaya çalışıyordu dostunun kolları arasında. Dudaklarını açıp da diyemiyordu 'ağlama nolur' diye... Beş dakikadır direniyordu...

"Ambulansı aramadınız mı kardeşim? Niye gelmedi hala? Karım hamile yardım etsenize!" diye etrafındakilere bağıran ama sağ ayağındaki sinirlerine birkaç el ateş edildiği için hareket edemeyen adamın, çaresizce çırpınışları ona bir ömür gibi geliyordu ama henüz beş dakikadır bağırıyordu.

Ölmek üzere olan bir garsona hiç tanımadığı bir kız "Abi nolur ölme!" diye yalvarıyor; yerdeki yaralılara yardım etmeye çalışanların bazıları kendi yarasını bile umursamıyor ve ellerinden geldiğince sakin kalmaya çalışıyorlardı. Ne kadar çabalasalar da kimse sakin değildi.

İki kişi hariç...

Barmen masasının yakınında birbirine birkaç adımlık mesafe uzaklığında dikilen iki kişi...

Tüm bu hengameye karşın, Azra da Engin de tek kelime etmedikleri gibi hareket de etmiyorlardı.

Mekandakilerin telaşı, gürültüsü bir kenarda duruversin Engin' in tüm odağı Azra' da toplanmıştı. Az önce birlikte aynı masaya oturduğu sarhoş adamın ölüsüne bakıyordu Azra. Gözlerinin ardında hüzün mü barındırıyordu? Babası veya bir aile dostu muydu bu adam? Öyleyse niye üzgünmüş gibi değildi beden dili? Merak ediyor, düşünmekten alıkoyamıyordu kendini. Azra' nın mimiklerinden bir şeyler okumak zaten mümkün değildi. Hareketsiz vücudunun lisanını çözmeye çalışıyordu Engin ama yeni tanıştığı bu kızı anlayabilmek pek de mümkün değildi.

Babasını kaybeden bir çocuğun bakışlarının ağırlığı olsaydı tartabilirdi, anlayabilirdi Engin. Bilirdi çünkü o hissi. Babasını kaybetmese de baba olarak gördüğü birini kaburgalarına çakılan paslı çivilerle kalbine en yakın yere saplamıştı çünkü. Bunu anlardı elbette. Ama Azra' nın atmosferinde bu yaşanmışlığı solumuyor, onun yörüngesinde bu hissin gezegenine rastlamıyordu. -Daha doğrusu onda hiçbir his veyahut düşünce göremiyordu şuanda -

Birkaç silahın patlamasıyla bu mekandaki aynı kasvetli havayı soluyan insanlar için, zaman tecavüze uğradığı adamdan gebe kalmıştı feryatlarla. Zamanın rahminde acı dolu tümceler gördü ve bir utancı doğuracaktı zaman.

Engin derin bir nefes alırken saçını karıştırarak arkasını döndü. Bir eli saçında kalakaldı önce, sonra yavaşça indirdi. Hangi tarafa baksa acının farklı tonları sahneleniyordu gözünün önünde. Başını nereye çevirse yaralı piyesler oynuyordu kan gölü olmuş sahnede. Çenesi kitlendi âdeta. Dudaklarını birbirine yumdu ve bulutlu gözlerini de bu acıya yummak isterken küfrü, kurumuş dudaklarında can verdi. Uzun kirpiklerinin kıvrak uçlarından hisler gözlerine akın etti. Bu manzara karşısında küçük bir çocuk gibi oturup ağlayabilirdi ruhu. Sakinliğini hala koruyor olsa da hissizliğini devreye sokamıyordu şu noktada. Defalarca ölü beden görmüştü hatta yeri gelince bile isteye yaraladığı, ciddi hasarlar bıraktığı insanlar vardı. Ama hiçbir zaman masumlar bunu hak etmiyordu.

PANZEHİR Where stories live. Discover now