Bölüm 16

297 103 40
                                    

Nazenin'den
Ön koltuğa geçtiğimde onlara sitem edip söylenirken Aysar'ın acı dolu sesi beni böldü. Bir yanım oh çekse de bir yanım acıyordu. Acı çekmesinin bir sebebi ben iken bir sebebi de kendisiydi aslında. Gerçi kendisinin ne yapıp da bizi bu duruma ittiğini de anlamış değildim ancak anlatacaklarını ummaktan başka çarem yok gibi görünüyordu. Ceren'in dağ evine gidecektik. Orada her şeyi anlatacaklarını umuyordum. Yolda giderken benzinlikte durup marketten alışveriş yaptık. Daha doğrusu Mert alışveriş yaparken biz onu arabada bekledik. Çünkü Aysar, Ceren ve ben karakol tarafından izleniyor olabilirdik ve sanırım saklanmaktan ve suçlunun ortaya çıkmasından başka çaremiz yoktu. Bunların dışında tek çaremiz suçlunun ortaya çıkmasına vesile olmak veyahut da suçluyu ortaya çıkarmaktı.

Kısa bir yolculuktan sonra Cerenlerin dağ evine gelmiş bulunduk. Anahtar çiçek saksısının altındaydı. Ceren saksının altından anahtarı aldı ve kapıyı açtı. Hepimiz içeri girdik.

Dağ evi 2 katlı dubleks bir evdi. İçeriye girdiğinizde hemen solunuzda mutfak sağınızda ise yukarıya çıkan merdivenler vardı. Karşınızda ise kocaman bir oturma odası vardı. Duvarlarında siyah beyaz resimler ve köşelerde çiçekler bulunan bu dağ evi insana samimi ve huzurlu geliyordu. Hepimiz salona geçtik ve kendimizi koltuklara attık. Derin bir nefes aldıktan sonra artık neler olup bittiğiniz anlamalıydım. 

Meraklı bir kızdım ben. Özellikle olaylar benim başımdan geçiyorsa sebebini öğrenmek zorundaydım. Yaşadıklarımdan etkilenen psikolojim ancak merağım ile ayakta durabiliyordu. Gerçi beni en çok etkileyen beni kaçıran adamın yaptıkları değil, Aysar'ın beni suçlamasıydı. Nedense fazla güvenmiştim, bana inanabileceğine fazla inanmış ve yıllardır tanışıyormuşcasına bir samimiyet biriktirmiştim ona karşı. Ama Aysar sözleri ile beni silkelemiş, bir nevi kendime gelmeme sebep olmuştu ve nedense bu beni kırmıştı. Olması gereken bu iken yaptığı şey nedensizce beni ciddi anlamda kırmıştı. Ancak sorun şuydu ki; Aysar'ın yaptıklarına ve bana yaşattıklarına karşı ona kızgın olmam gerekirken duygusal tarafım ön plana geçip onun en ufak bir açıklamasına bile kanıp, onu affetmeye ve öfkemi dindirmeye hazırdı. 

Herkes soluklandıktan hemen sonra birbirlerine karşı sessiz bakışmalarını sürdürmeye başlamışken konuşmanın vakti geldiğini anlamış oldum. "Evet..." dedim uzatarak. Abartılı bir başlangıçla dikkatlerini üzerime odaklamak adına devam ettim "...gelelim fasulyenin faydalarına! Anlatın ben şuan niye okulda değil buradayım? Ya hayır ben okul için İstanbul'a geliyorum şuanda olduğum konuma bak." Aysar'a döndüm. Bana odaklanmış bir şekilde beni dinliyordu. "... Aysar anlat. Sen kimsin, neyin nesisin? İn misin, cin misin?" Herkes birbiri ile bakışmayı sürdürmeyi devam edip beni yanıtlamadıklarında sinirlerim tepeme çıkmıştı. Sanırdınız ki bu olayları yaşayan ben değildim ve hiç bir şey öğrenmeye hakkım yoktu. "Allah allah! Bakın biraz daha susmaya devam ederseniz patlayacağım artık. Bütün olaylar benim etrafımda dönüyor fakat ben hiç bir şey bilmiyorum. Hem ailem! Aman Allahım beni çok merak etmişlerdir? Telefon? Telefonu olan var mı?"

Mert ilk tepkiyi verip telefonu uzatırken iğrenç esprilerinden birini yaptı.

"Yok be gülüm. Bu devirde ne telefonu? Biz taş devrindeyiz unuttun mu?"

Mert'e göz devirip telefonumu elime aldığımda sakinleşip tekrar yerime oturdum. Telefonumun ekranı tamir ettirilmişti. Ailemden önce bir ne olduğunu öğrenebilseydim...

Son bir kez daha üstüne gitme cesaretini kendimde bulduğumda yeniden ortamdaki sessizliği bozdum. "Evet Aysar, seni dinliyorum. Ben neden kaçırıldım? Senin bana açıklaman gereken şey ne? Ve en kötüsü bacağın nasıl bu hale geldi? Daha fazla açıklamamaya devam ederseniz yemin ederim ki çıkar giderim bu evden. Suçlu bulunmakmış, hapismiş umrumda bile olmaz. Anladınız mı beni?"

ALIŞMAK ZORUNDAYIZ (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin