2*Sevgilin miyim?

396 57 93
                                    

Son birkaç gündür hayatımda olumlu giden bir şeyler arıyordum. Nedendir bilmem, biraz olsun mutlu olmaya ihtiyacım vardı. Aynaya her baktığımda somurtan yüzümü görmek artık benim bile midemi bulandırır hâle gelmişti. Kendime katlanamıyordum yine. Düşüncelerimle baş başa kalmak yıpratıyordu beni.

Bu hayatta insanın kendine katlanamıyor oluşu oldukça ağır bir durumdu bana göre. Çünkü siz bile kendinize katlanamıyorken, başkası nasıl katlanabilirdi? Nasıl tahammül edebilirdi yaptıklarınıza, söylediklerinize? Koskoca bir çıkmazdı. İnsanın kendini olduğu gibi kabul eden kişileri bulması neden bu denli zordu? Neden kimse bir başkasının hayatında tamamen kabul göremiyordu kendisiyken? Ben neden Yoongi'nin hayatına kabul ettiremiyordum kendimi? Bir yere, kişiye, ana ait olma hissini uzun zamandır yaşamıyordum. Sanki, sanki herkes beni elinin tersiyle itiyordu, istemiyordu. Belki de ben öyle düşünüyordum. Belki de geçmişimdeki insanlar yakamı bir türlü rahata bırakmadıkları için kimseye ait olamıyordum. Özellikle de O'na.

"Ne düşünüyorsun yine," Kangwoo'nun sesi düşüncelerimden koparmıştı beni, gerçekliğe sert bir şekilde dönerken arkadaşımın yüzüne bakmış, ardından kafamı iki yana sallamıştım yavaşça.

"Hiçbir şey."

"Yoongi ile ilgili bir sorun mu var yoksa?"

"O da nereden çıktı," diye sordum. Kangwoo ve Yoongi birbirlerinden haz etmezlerdi. Bu yüzden arkadaşımın, sevgilimi sorması tuhafıma gitmişti açıkçası.

"Genelde o neden oluyor suratının böyle düşmesine."

"Alakası yok. Kişisel sorunlarımla ilgilenmeye ne zaman bu kadar meraklı oldun Woo?" Sorumu yönelttiğimde şaşırmış ifadesi beni eğlendirmişti. Birbirimizin geçmişini ya da herhangi bir duygusal durumunu asla sorgulamamıştık Kangwoo ile. Bizimkisi daha çok karşılıklı çıkar ilişkisine bağlı bir arkadaşlıktı.

Beni yanıtsız bıraktığında oturduğum banktan kalkmış, daha fazla bir şey demeden yürümeye başlamıştım. Aslında bir açıdan haklıydı. Canımı Yoongi sıkıyordu. En azından bu "aitlik" konusuna bu denli takılma sebebimin temelinde o vardı. Günlerdir konuşmuyorduk. Onu okula bıraktığım günün akşamı kavga etmiştik ve kavga sebebimiz o kadar saçmaydı ki! Yoongi bir ara delirmiş gibi sürekli bağırmış, beni evinden itekleyerek atmıştı. Yüzüme kapıyı sertçe kapattığında hissettiğim kırgınlığı hâlâ atamamıştım. Atamadığım için de onu ne aramış ne de sormuştum. Hoş, o da aynısını yapıyordu. Birbirimizin umrunda değilmişiz gibi davranıyorduk ancak bu tamamen yalandı, en azından kendi adıma konuşursam.

Sürekli git gelli bir ilişkide olmak beni çok yormuştu aslında. Zaman zaman sevginin yetmediğini düşünüyordum ki bunu sıklıkla dile getiren hep Yoongi oluyordu. Öte yandan kopamıyorduk birbirimizden. Hastalıklı bir şekilde birbirimize tutku duyuyorduk ve ayrıldığımızda bu karar bizi pişman ediyordu. Sarhoş olduğumda kendimi onun kapısında ağlarken buluyordum hep. O ise böyle olduğunda beni kollarının arasına alıp sevgisiyle sarmalıyordu, hani şu olmadığını iddia ettiği sevgisi. Nasıl bu hâle gelmiştik, bilmiyordum. Nasıl bu denli bağlanmıştım ona? Amansız bir hastalığa tutulmuş gibiydim ve bana iyi gelecek olan yegane ilaç da Yoongi'ymiş gibi hissediyordum. Bilmiyorum, belki de beni bu kadar dibe iten aşkımdı. Belki de değildi. Bildiğim tek şey her geçen gün Yoongi'de kaybolduğumdu. Onsuz yapamıyordum. Şimdi bile onu aramamak için kendimle büyük bir savaş veriyordum ve farkındaydım ki bu savaşı birkaç saat içerisinde kaybedecektim.

"Önüne bak Jeon," alay dolu sesi duyduğumda kafamı kaldırdım. Geunsuk elleri cebinde, karşımda dikiliyordu eğlenen yüz ifadesiyle. İnanın bana suratındaki bu ifadeyi dağıtmamak için kendime hakim olmaya çalışıyordum şu an. Gördüğüm andan itibaren tamamen öfkeyle dolduruyordu bu adam beni her seferinde.

Broken Pieces°YoonKookWhere stories live. Discover now