KAYBOLUŞLAR

3.7K 188 1K
                                    

Selaaam!

Çok tatlısınız, sınırı doldurmak için elinizden geleni yaptınız. Biz de bölümü yetiştirmek için elimizden geleni yaptık. 🙏

Ancak şunu belirtmek istiyorum:
Sadece satır arası yorumlarınızı okumak için, kitapla ilgili fikirlerinizi değerlendirebilmek için bu kadar fazla yorum sınırı koyduk. Random atmanız için değil yani :) Amacımız asla sizi yormak değildi. 💙

Bu bölüm için de bol bol satır arası yorum bekliyoruz. -Kitapla ilgili fikirlerinizi öğrenmek ve onları değerlendirmek için- Vote atmayı da unutmayın lütfen.

Ayrıca, sınava hazırlandığımızdan dolayı bölümlerin geç geleceğini söylemiştik zaten. Bunun için anlayışınızı sürdürmenizi rica ederiyoruz. 💙

Bu arada... Umarım evden dışarı çıkmıyorsunuzdur. Sağlık bakanlığının koyduğu 14 kurala uyalım ve zaruri sebepler haricinde lütfen evden çıkmayalım.

Keyifli okumalar...

***

DERİN'DEN

"Gözünün gördüğüne emin misin? Bu halde nasıl araba kullanacaksın?"

Gözleri kan çanağına dönmüştü ama hala arabayı kendisi kullanmakta ısrar ediyordu. Dövüşten sonra koşar adım kendimi eve atmak istemiştim fakat Kubilay gitmeme izin vermemişti. Aslında gitme demiyordu ama... Benim de gidesim yoktu açıkçası. Kötü görünüyordu. Neredeyse ölümden dönmüş biri gibi.

"En azından önce bir hastaneye gidelim. Aynaya baktın mı hiç?"

"Hayır."

"Neye hayır? Aynaya bakmaya mı hastaneye gitmeye mi?"

"İkisine de."

Üstüne aceleyle bir sweat ve ceket geçirdi. Bir an önce burayı terk etmek istediği belliydi. Önden kapıyı açınca bizi o iri adam karşıladı.

"Kubilay bey, tebrik ederim. Çok iyi iş çıkardınız"

Kubilay adama sadece omzuna birkaç kez dokunarak karşılık verdi. Yüzüne bile bakmamıştı. Ancak ardımızdan seslenince tekrar ona dönmek zorunda kaldık.

"Kusura bakma abi rahatsız ediyorum ama parayı ne yapacağımızı söylemediniz."

"Ne yap biliyor musun? Dür bük..."

Ahh! Neden birden gerginleşmişti. Daha on beş dakika önce tüm saflığıyla gözlerimin içine bakan o değil miydi? Kaç tane kişilik barındırıyordu içinde?

Cümlesinin devamını getirmemesi için aniden koluna dokunup varlığımı belli etme gereksinimi duydum. Ve gözlerimle sakin olması gerektiğini belirtmeye çalıştım. Gerçekten özel bir gücüm varsa o da gözlerimle söylemek istediklerimi ifade edebilmekti sanırım. Ayrıca şu adama diklenmeye korkmuyor muydu? Bu adam beni serçe parmağıyla tutup fırlatsa duvarda resmimi çıkarırdı.

"Koçum... Daha önce ne yaptıysanız onu yapacaksınız. Kenan'ın hesabına atın gitsin. Beni boş işlerle oyalamayın." deyip hızla çıkışa doğru ilerledi.

Ama bir dakika. Neden canını ortaya koyduğu dövüşün parasını tıpkı daha öncekiler gibi Kenan'a veriyordu ki? Kafamda soru işaretleriyle birlikte Kubilay'ın ardından mekandan çıktım. O çoktan arabaya binmiş motoru çalıştırmıştı.

Nedense o gergin olduğunda ben de gergin, o rahat ve ya şakacı olduğunda ben de öyle oluyordum. Dışarıda yağmur yağıyordu ve hava oldukça serindi. Arabanın tekerlekleri çamurda birkaç tur döndükten sonra kendini kurtardı ve asfalt yola çıkmamızı sağladı. Çok gürültülü bir akşam geçirmiştim ve karanlık yoldaki sokak lambalarının arabanın içine yansımasıyla yağmur damlalarının camda bıraktığı ritmik seslerin ahengi insana muazzam bir huzur veriyordu. Tek sorun içim ürpermişti ve hafiften titremeye başlamıştım. Kollarımı bağlayıp koltukta iyice küçüldüm kendime sarılarak ısınmaya çalıştım.

ÇETE SAVAŞLARIWhere stories live. Discover now