Cesurca Sev ! 4. Bölüm

13.2K 742 7
                                    

İki hafta sonra….

 

Adam elindeki kılıcı ustalıkla karşısındaki adama karşın kullanıyordu.  Kendini 15.yydaki kılıç kullanan şövalyelere benzetiyordu. Gerçi kendini o zamanlara ait hissetmesi de normaldi. Sonuçta İngiltere de bir müzede 15.yy da kullanılan savaş aletleri bölümündeydi. En sonunda aldığı eskirim dersleri bir işe yaramıştı. Karşısındaki adamdan gelen hamleyi savuşturup adamın düşmesini sağladıktan sonra kılıcının ucunu adamın boğazına dayanmıştı. Tek bir hareket. Tüm olayları sonlandıracak. Kılıcı biraz daha yaklaştırmıştı. Artık demirin ete değdiğini  hissediyordu.  Polis sirenlerini duymaya başlamıştı.  Şimdi birde her şeyi onlara anlatmak vardı. Nasıl anlatacaktı ki onlara Çiçek Güzeli’ni bitivermişti kitap. Ama geceyi de sabah etmiştim

 İki hafta içinde tüm seriyi bitirmiştim. Aynı zamanda çeviriyi de hem kağıda geçirmiş hem de bilgisayara geçirip şu küçük belleğe aktarmıştım. Ancak geçen seferin aksine  hiç uykum yoktu ve kendimi her zamanki den daha canlı hissediyordum.

Tabii bu gözlerimin  altındaki morluğu ve tenimin solukluğunu gizleyemezdi. Kitabı yerine bırakıp aynanın karşısına geçiyorum.  Saçlarım düzgündü. Hem engin bey dün arayıp dosyayı hasret hanıma bırakmamı da söylemişti.  Yani birilerine görünme olasılığımda yoktu.  Bir kot pantolon birde kazak giyiniyorum. Yüzümün solukluğunu ve göz altı morluklarını ise bir makyajla hallediyorum.  Galiba artık normal gözüküyorum. Dosyayı çantama koyup erkenden evden çıkıyorum.

***

Neredeydi ki bu kadın?

Saat dokuz olmadan, yani engin bey gelmeden, işe gelmiştim ama bu seferde ondan bir saat önce gelen yardımcısı Hasret hanım ortalarda gözükmüyordu! Oysaki dosyayı erkenden teslim edip çekip gitmekti benim planım. Bir sağa bir sola gitmekten yorulmuş bir halde elimdeki çantayı koltuğa bırakıp, koltuğun koluna yerleşip ayaklarımı sallamaya başladım.  Hayır fazla işi de yoktu ki!

Derince bir nefes alıp oflama ile dışarı veriyorum.

“Çok sıkılmış gördüm sizi”

Ses, tam arkamdan geliyordu. Engin bey değildi. Daha gelmesine kırk beş dakika vardı. Aslında sesi tanıyorum. Ama bir inanılmazlık var üstümde. Nedense. Nefesimi tutmuş bir şekilde başımı arkaya döndürdüm. Gözlerim tam önündeki yüze odaklanmıştı. Şu anda boynumun tutulmasını o kadar çok isterdim ki! Tutulsun ve ben uzunca bakabileyim ona. Başım ona dönük bir şekilde ayağa kalkıp bedenimi de ona döndürdüm.

“be… ben… merhaba…” kekeledim! Salak gibi kekeledim! Hem de onun karşısında!

“Siz de Günaydın” o ise kusursuzdu.

Ben ne iyilik yaptım da karşımdaydı acaba?

Elini uzatmıştı, tokalaşmak için bense öylece bakıyordum. Dudakları biraz daha kıvrılınca kendime geldim. Elini tuttum.

“Ömer” dedi.

Soy adını ne yaptığını başka hiçbir şeyini demedi. Geçen sefer karşılaştığımızda sadece iyi günler demişti. Şimdi ise… sakin kalbim sakin. İlk kez bu kadar yakından görmüyorsun. Kitap imzalatmaya gittiğin günleri ne çabuk unuttun! Sakin ol! Acaba benin hatırlıyor mudur? Her zaman ilk imza gününde sıranın en başında olduğumu? Veya okuduğum her kitabından sonra uzunca attığım mesajları? Ahh hayır zannetmiyorum. Saçmalayama başladım iyice ve cevap vermezsem bu halimizde saçma bir hal alacak

Cesurca Sev ! (Tamamlandı)Where stories live. Discover now