Bade iç çekip gözlerini devirdi, "Hah! Ben de sıra buna ne zaman gelecek diye düşünüyordum. Bir şey olduğu yok." Atabey ile karşılaştıkları sinir bozucu gecenin ardından, Tuğrul ile bir akşam yemeğine, bir de öğle yemeğine çıkmışlardı. Akşam yemeği birkaç ortak ve eşleriyle birlikte katıldıkları yarı resmi bir yemekti, öğle yemeğinde ise Tuğrul birden ofisinde belirmiş, onu yeni açılan harika bir kafeye götüreceğini söylemişti. Bade adamla olmaktan zevk alıyordu, romantik bir şekilde değil ama Tuğrul zeki, kültürlü bir adamdı. Bir kadına nasıl davranılması gerektiğini iyi bilen, çizgiyi aşmayan bir beyefendiydi. Adamın bakışlarından, ilgi alakasından ondan hoşlandığını, daha fazlasını istediğini elbette anlamıştı ama Bade mesafesini korumaya dikkat ediyordu. Şu anda hayatında yeni bir heyecana ihtiyacı yoktu.

"Bizim kızlardan birisi geçen sizi şu yeni açılan kafede görmüş Nişantaşı'ndaki? Baya eğleniyormuşsunuz." dedi Sinem imayla.

Bade ona yarı ters yarı alaylı bir bakış attı, "Düğün planlamasından geri kalan zamanda magazin haberciliğine mi merak saldın Sinem?"

Melis kıkırdadı, ama Sinem'e arka çıkmadan edemedi. "Halka açık bir alanda kıkırdaya kıkırdaya kukumav kuşları gibi oturmuşsunuz, insanlar görüp haber verdiyse Sinem'in suçu ne?"

Sinem kahve bakışlarıyla kirpiklerini kırpıştırıp, sahte bir masumlukla baktı Bade'ye. "Evet, Sinem'in suçu ne?" dedi dudaklarını büzüp.

Bade onların bu çocukça oyununa güldü. "Bir şey olduğu yok. Tuğrul iyi bir adam ve biz de artık ortağız. Birlikte vakit geçirmemiz şaşırılacak bir şey değil."

"Atabey kuduruyordur sizi birlikte gördükçe," dedi Sinem, sonra tiksintiyle suratını buruşturdu. "Kudursun da. Pislik."

Elbette ki Sinem her zaman Atabey'e bu kadar önyargılı değildi. Üniversite zamanlarında, Atabey, Melis ile ne kadar anlaşamıyorsa, o kadar çok anlaşırdı Sinem ile. Küçük tartışmalarında, kavgalarında Bade'yi sakinleştiren, "Bak çok seviyor o seni." diye kızın içini rahatlatan o arkadaş Sinem olurdu. Olan biten her şeyin ardından, elbette Sinem'de Atabey'den ölesiye nefret edenler kervanına katılmıştı. Cüneyt'in Atabey'i düğüne çağırdığını biliyordu Bade, bu yüzden Sinem'in müstakbel eşine öfkelendiğini de. Bunun yersiz bir öfke olduğunu ve bu konuda rahat olduğunu söylemişti Bade, zaten düğüne gerek yoktu, Atabey her an, her yerde kendisini bulup rahatsız etme yetisine sahip bir adamdı. Kokusunu mu takip ediyordu acaba kadının?

Bade, son düşünceyi kafasında alayla gülerek düşünürken cam kapıdan içeri girenlerle birlikte ağzı ufak bir o şeklini aldı, şaşkınlıkla kalakaldı. Ağzından kaçan bir, "Ay yok artık!" nidasını da engelleyemedi.

Melis, arkadaşının şaşkın bakışlarına dikkat kesilip kafasını çevirdi ve minik burnundan bir 'hıh' sesi çıkardı. "İti an, çomağı hazırla." dedi tatsız, hakaret içeren bir sesle. "Dağhan Demirhan mı o yanındaki?"

Bu laf, Sinem'in de tatlı kahverengi gözlerini açıp, heyecanla kafasının dikilmesini sağladı. Adamı bir süre ifadesi okunmayan, tuhaf bakışlarla inceledikten sonra apar topar çevirdi bakışlarını. "Aman canım, bakmayın hiç. Masamıza gelip huzursuzluk çıkarmasın şimdi," dedi biçimli kaşlarını çatıp. Bade, arkadaşının parmağında yüzük olan elinin hafifçe titrediğini fark etmeden geçemedi. Atabey'den bahsetmişti ama asıl masada istemediği kişi Dağhan mı acaba, diye düşündü.

YAKALA BENİ (devam edecek)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin