AÇIKLAMA&İLERİDEN KESİT

11K 672 91
                                    

Bade oturma odasındaki büyük, kahverengi koltuğa oturmuş, oradan hiç kalkmayacakmış gibi, küçülmüş bedeniyle bir tarafına sığınmışken gözleri dikkatli bir şekilde karşısında kapalı bir şekilde duran televizyonu izliyordu. Hayatının sonuna kadar bu koltukta, bu şekilde oturabilecekmiş gibi hissediyordu kendini. Hiçbir şey yapmadan. Kalkmadan. Uyumadan. Beyninde dolan şeytanlarıyla, geçmişinin acı dolu hatıralarıyla. Ve bazı kısa güzel anılarla.

Fakat hayat elbette ki buna izin vermeyecekti. Kapının çalındığını duydu. Derin bir nefes çekti, hareket etmedi. Kapıdaki her kimse eninde sonunda pes edip gider, diye düşündü. Ama kapıdaki her kimse gitmeye niyeti yoktu. Artık kapı zilinin sesine vurmalar karışmıştı. Bade gözlerini sımsıkı kapatıp, kapıdaki kişiye birkaç saniye daha izin verdi ama davetsiz misafir durmuyordu. Hızlıca ayağa kalktı, uzun süredir oturmakta olduğu için vücudu bir süreliğine afallamıştı ama kararlı adımlarla kapıya gitti ve densiz misafiriyle karşılaşmak için hızlıca kapıyı savurarak açtı.

Bu kişinin Melis olmasını beklemişti. Sinem. Belki endişeli abisi, yengesi. Tuğrul. Ve hatta babası.

Hiçbiri değildi. Kapıda duran kişi Atabey Zorlu'ydu.

Gerçi adamın düşmüş omuzlarına, önünde eğik duran kafasına bakılırsa bu kişi Atabey Zorlu'ya benzemiyordu. Bade'nin daha önce hiç görmediği kadar yenik bir hali vardı adamın. Ona biraz daha dikkatli baktığında, ellerinin rüzgarda savrulan bir yaprak gibi şiddetle titrediğini, ve eklemlerinin üzerinde hala açık duran yaraları, kurumuş kan izlerini gördü. Bade şaşkınlıkla eli kapı kolunda kalakalmıştı, daha kadın tepki veremeden Atabey başını kaldırdı ve gözlerini kadının gözlerine dikti.

Hangisi Bade'yi daha çok şaşırtmıştı, bilmiyordu. Adamın zorlu bir kavgadan çıkmış olduğu belli olan yara bere içindeki yüzü mü, yoksa soluk, dolu mavilerinin içindeki pişmanlık, buram buram acı mı?

Derken, Atabey'in gözünden bir damla yaş aktı, sonra geniş omuzları titremeye başladı. Birkaç saniye içinde, adam küçük bir çocuk gibi hıçkırarak ağlamaya başlamıştı.

Atabey Zorlu, karşısında yenik, bitik bir şekilde hüngür hüngür ağlıyordu.

Bade onu bu şekilde gördüğü anda ne olduğunu anladı. Gergin bedeni anında buz keserken, adama hüzün dolu bir bakış attı.

Öğrenmişti.

Atabey ağlaması daha da şiddetlenirken, sanki koca bedenini daha fazla taşıyamayacakmış gibi dizlerinin üzerine çöktü ve kafasını kadının karnına yasladı

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Atabey ağlaması daha da şiddetlenirken, sanki koca bedenini daha fazla taşıyamayacakmış gibi dizlerinin üzerine çöktü ve kafasını kadının karnına yasladı. Kolları, onu asla bırakmayacakmış gibi, yalnızca azıcık nefes almasına izin verecek şekilde beline sımsıkı sarılırken, derin derin iç çekiyor, ağlamalarının arasında, "Özür dilerim. Özür dilerim. Özür dilerim.." diyordu.

Bade hareket etmedi. Edemedi. Adam ona sarılıp özürler dilerken, elleri iki yanında cansız bir halde durdu. Özür diliyordu. Öğrenmişti. Ne kadarını öğrenmişti, bilmiyordu ama öğrenmişti.

Zorlukla kırptığı gözlerinden birkaç damla yaş düştü

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Zorlukla kırptığı gözlerinden birkaç damla yaş düştü. Başını iki yana sallayarak, bir adım geriye kaçtı ve adamın bedeninden ayrıldı. "Hayır.." dedi kafasını sallayarak. "Hayır." Bedeni arkasındaki duvara çarpana kadar geriledi. Duvara yaslanarak yere çöktü. Atabey'in kollarının etrafına dolandığını hissetti. İkisinin de vücudu ağlamalarla sarsılıyordu. Biliyordu. Artık adam da onun kadar hasarlıydı. Gerçi, bu mümkünse. Atabey öğrenmişti, tüm bedeni acı içinde kıvrılıyordu ama Bade kadar değil. Hiçbir zaman Bade kadar acı çekmiş olmayacaktı.

"Artık yanındayım," dedi adam titrek bir nefesle. "Seninleyim. Seninleyim aşkım. Aslım... özür dilerim..."

Bade konuşabilseydi, ona her şey için ne kadar geç olduğunu söylerdi. Öğrenmesinin, paylaştıkları acının bir önemi olmadığını söylerdi. Artık değil.

Söyleyemedi. Ağlamaya devam etti.

hello...

şeytanın pençesine açıklama atmıştım ama buraya da yazmak istedim bebekler. hepiniz yakala beniyi merakla bekliyorsunuz biliyorum ama maaelsef bir süre daha beklemek zorundayız. biliyorsunuz, aptallığım yüzündem bir süre bilgisayarsızım. telefondan anca zar zor bir hikaye yazabiliyorum, hangisini daha önce yazsam diye çok düşündüm çünkü iki hikayemi de gerçekten çocuğum gibi seviyorum ama biliyorsunuz, daha şeytanın pençesinin ardından gelecek bir kitap daha var, serinin daha hızlı devamı adına da onu seçtim.

bu kesiti paylaşmamın sebebi yemin ederim size acı çektirmek değil. skskks özür dilerimmm ama paylaşmak istedim çünkü yakala beni'ye mutlaka ama mutlaka devam edeceğimi bilin istedim. hikayede açıklanmamış bir sürü sır var, ve kesitte de gördüğünüz gibi bir sürü acı. hikaye finale kadar kafamda kurgulandı, çoğu sahneyi düşünürken bile içim ürperirken sanırım ben yazarken, siz de okurken çok ağlayacaksınız. bir süre ara vermemin esas sebebi de, iki hikaye yazarken hikayenin hassaslığının arada kaynamaması. Çünkü, yani biliyorum çok gizemli konuşuyorum ama ilerideki bölümleri okurken siz de anlayacaksınız gerçekten çok ama çok önemli bir yere sahip benim için. ayy çok konuştum yine

sizi çok sevdiğimi ve dönebildiğim en kısa zamanda fişşşek gibi döneceğimi sakın unutmayın. ara vermekten kastım şeytanın pençesinde bitene kadar değil, merak etmeyin umarım o kadar uzun bir süre beklememize gerek kalmayacak. sadece şu anki yoğunluğum biraz daha azalana dek bekleyeceğiz.

yorumlarınızı unutmayınnn

love u guyssssss

YAKALA BENİ (devam edecek)Where stories live. Discover now