bölüm dokuz

10.6K 974 201
                                    

"Sizinle vakit geçirmeyi çok özlemişim," Sinem sevgi dolu bakışlarla kocaman sırıtarak baktı arkadaşlarıja. "Canım kızlarım benim!" Onun bu katıksız sevgi gösterisine gülümseyerek karşılık verdi Bade.

Melis dudağının altından gülümsese de, gözlerini devirdi ve kızıl saçlarını havayla geriye attı. "Müstakbel eşinden biraz ayrı kalabilsen, bizi bu kadar özlemezdin." diye laf soktu Sinem'e. Sinem gözlerini devirirken güldü, Melis'in bu renkli karakterini bildikleri için, imalarını pek fazla umursamazlardı. Üniversitedeyken Sinem ve Melis fazla anlaşamazlardı ama vakit geçtikçe, üçü güzel bir arkadaşlık kurmuştu kendilerine.

Sinem kokteylini yudumlarken, ona kaşlarını kaldırarak baktı, "Kıskanma, seni de hala seviyorum." dedi alayla.

"Ay çok sağ ol!"

Aralarında gülüştüler, bir akşamüstü, bir şeyler yiyip içmek için Boğazın dibinde güzel bir kulüp restoranda bir araya gelmişlerdi. Sinem'in de dediği gibi, son zamanlarda birbirimizden ayrı kalsalar bile Bade kızlarla vakit geçirmeyi seviyordu. Kafasını dağıtıyorlardı ve açıkçası son zamanlarda buna çok ihtiyacı vardı. Atabey Zorlu, senelerin ardından tekrar öyle bir girmişti ki kadının hayatına, Bade ne kadar istese de onu uzakta tutmayı başaramıyordu. Geçirdikleri geceden bu yana neredeyse bir buçuk hafta olmuştu Atabey'i görmeyeli, bu kadına gerçekten iyi gelmişti. Etrafındayken aklını ve hayatını çok karıştırıyordu lanet adam.

"Göreceksin bak, bir gün birisi gelip öyle aşık edecek ki seni kendine, tüm bu burnu havada tavırlarından kurtulup sen de biz geri kalan zavallılar gibi insan olduğunu anlayacaksın!" dedi Sinem şarap kadehini elinde çevirip gülerken.

Melis gözlerini devirdi, "Aşk diye bir şey olsaydı, dediğin mümkün olabilirdi, hayatım." dedi alayla.

"Gerçekten aşka inanmıyor olamazsın Melis!" Sinem gibi umutsuz bir romantik için anlaşılmadık sözlerdi bunlar.

"İnanmıyorum tabi. Aşk erkeklerin kadınları ellerinde tutmak için, kadınların da onlara itaat etmeyi gururlarına yedirecek bir bahaneye sığdırmak için buldukları saçma sapan bir çocuk masalı." Küçük burnunu kaldırıp, bir 'hıh' sesi çıkardı. "Ve ben masallara inanmayacak kadar büyük bir kızım."

Bade içini çekip, şarabını yudumlarken bu meselenin dışında kalmayı tercih etti. Melis'in sözlerine inanmayı çok isterdi, ama yaşadığı her şeyin ardından 'aşk diye bir şey yok' diye ortalıkta dolaşıp naralar atarsa bu büyük bir ikiyüzlülük olurdu. Aşk diye bir şey vardı. Elbette vardı, sadece sanıldığı kadar iyi bir duygu değildi. Bade'ye göre aşk, Pandora'nın kutusundan çıkmış en tehlikeli, en kötücül duyguydu ve bir daha o hastalığa yakalanmamak için elinden gelen her şeyi yapardı.

"Of, aman Melis!" Sinem arkadaşının sözlerine daha fazla dayanamayıp, gözlerini devirdi. "Madem aşka inanmıyorsun, neye inanıyorsun o zaman?"

Melis'in dudaklarında yaramaz bir gülümseme belirdi, "Tutkuya, elbette."

Bade bu bariz cevapla güldü, sonra elini kaldırıp salladı. "Aman! Yeter artık, tutku mu, aşk mı neyse, içimi baydınız.."

Sinem ile Melis birbirlerine bakıp pis pis sırıttılar, konu dedikodu olduğunda az önceki ufak tartışmalarını unutmuş gibilerdi. "Ee, sen anlat bakalım.." dedi Sinem sırıtıp. "Ne iş şu Tuğrul Bey ile?"

YAKALA BENİ (devam edecek)Where stories live. Discover now