Mahir'e döndü bakışları,
"Mahir, lütfen olmaz. Sen anla bari beni, dini nikah olmaz Mahir, olamaz. O zaman gidemem anla beni, sen anla bari. Ailem var, hata yaptım buraya gelmekle zaten. Dönemem geri, yüzlerine bakamam ki. Onların küçük kızı olamam birdaha. Yapamam Mahir, kıyma bana yine. Hani artık zarar vermezdin bana." Mahir beton gibi çakılmıştı yere. Konuşamıyordu ki! Gözleri dikildi kıza sadece, baktı uzun uzun. Peki gururu, onuru, ayaklarının altında paspas olmamış mıydı? Nereye dönecekti, sevdiği mi vardı? Nişanlısı? Yavuklusu? Hiç bir sorunun cevabını bulamadı Mahir.

    Mai, Hasan'a döndü bu kez,
"Hasan amca, bana para verin. Borç, bir şekilde gönderirim size. Başka yerde kalırım, otelde falan. Olmaz, kimse anlamıyor olmaz. O ve ben olamaz. Resmi nikaha tamam ama bu olmaz, sizin ne yapmaya çalıştığınızı anladım ama hayır!" Hasan, güzel planı suya düşünce yıkıldı. Eli kalbine gitti, yaşlı adamın. Kızın saçmalamaları iyice canını sıkmıştı. İnada bindi yaşlı adam, bu nikah öyle de böyle de kıyılacaktı. Bu kız kesin kördü, nasıl görmezdi oğlunun ona olan bakışını, sevincini.

     Hasan, içinde ki şeytana uyup,
"Kızım, benim param anca dükkanı döndürmeye yeter. Mahir'de biliyor, biz ancak kendi yağımızda kavruluyoruz. Ekmek değil sattığımız, sandalye, tahta. Borç veremem, Mahir dersen aç gözünü, bak oğlanın evine, aspabına. Biz sana en olurunu dedik. Nikahta keramet vardır, evine hanım olursun, anana babana da evlendim dersin. Edepsizlik, hayasızlık yok ya. Bizim elimizden ancak bu gelir kızım. " son sözünü de söyledi ve hanımına seslenip kalkmasını söyledi. Madem, kız inattı. Hasan, daha da inattı.

  Onları orada öylece bırakıp, eşiyle kapıya çıkan Hasan, Serpil'e kısık sesle,
" Hanım, bu nikah olacak. Öyle yada böyle. Oğlum için yapmak zorundayım. Sen şimdi, bu mahallenin tanıdığın kadınlarına de ki, Mahir eve kız getirmiş. Bir ziyarete gelsinler, bu nikah olacak hanım!" dedi pervasızca. Serap'ta fazlasıyla istedi bu kızı gelin olarak. İçi kaynamıştı kıza. Dediklerini anlamasa da, ailesini seven düzgün kızdı. Olurdu, oğlu bildiği Mahir'e.

    Cam kenarında pusuya yatmış Nebahat, Mahir'in evinden çıkan Serap'ı tanıdı ve içini kemiren soruları sormak için, içeri davet etti.
"Serap hanım, gel de çay içelim." Hasan, eşine müsaade edip güler yüzle dükkanına yöneldi, ayağında ökçesini ezdiği ayakkabıları ve elinde ki büyük tesbihi ile. Ellerini ardında kavuşturup, dik bir edayla yürüyerek ortadan kayboldu. Serap, Nebahatin evine yöneldi eşi gidince, hayrolsun diyerek. Nebahat'in kapısında iskarpin'ini çıkartıp, salona kuruldu.

    Nebahat, hemen hazırda olan çayından ikişer bardak doldurarak bir sehpa çekti kadının önüne, dantelini özenle kaldırarak çayları koydu üzerine. Hal, hatır soruldu. İçilen çaylar arttı, Nebahat çatladı. En son dili çözüldü  kıvranarak,
"Mahir oğlana ne oldu Serap hanım, sen gelmezdin bu oğlanın yanına. Sabahta benden, kap çanak aldı. Kimmiş geleni hele?" içinden dua ediyordu, söylesin diye.

    Serap, nihayete ermiş şekilde, çayından sesli bir yudum alıp,
"Bizim oğlan gelin getirdi, duymadın mı Nebahat abla? Görmedin mi kızı, ay parçası gibi. Kuvvetli, yapılı, maşallah yüzü de çok güzel. Mahir, utanmıştır demeye. Oğlan sessiz, sakin bilirsin. Sen yarın, kadınları topla da ziyarete git. Daha nikah kıyılmadı, biz kıza gel bizde kal dedikte çekindi kız, bir Mahir'i biliyor  burada. Pastane de çalışıyordu, duymuşsundur. Temiz kız, oğlan vurulmuş. Peşine başkaları takılınca da, kaçırmış yukarı mahalleden. Ayıp dedik biz nikahtan önce ama bizim oğlan söz verdi, nikahtan önce el sürmem diye Hasan'a. Ben derim ki, sen de bu oğlanın anası sayılırsın. Gidip bu gün alsan kızı da, sende kalsa. Ben götüremedim, bizim mahallede tanıyorlar diye. Mahir'i biliriz de, laf olmasın yine de. Al sen şimdi kızı, kendine getir misafir et. Birde sen gör. "

Benden Evvel ~ (Tamamlandı) Where stories live. Discover now