63

377 25 1
                                    

Hüzünlü müzik dinleyin :'(

İklim'den

Arabanın düştüğünü gördüğüm an çığlık attım. Hayır, Yankı'nın ölmesi mümkün olamazdı. Kendimi ayakta zor tutarken uçurumun kenarına koşmaya çalıştım. Alican beni tutup sakinleştirmeye çalışarak yere oturttu. Bağırarak ağlıyordum. Kimse beni sakinleştiremezdi.

Demir'e baktım. Yere oturmuş bir elini gözlerine kapatmıştı. Kendi kendine konuşuyordu ama ne dediğini anlayamıyordum.

Yavaşça ayağa kalkıp yanına gidip oturdum. Ağlamaya devam ederken başını kaldırdım. Bana baktığında "Bunu şu an söylediğim için çok özür dilerim. Biliyorum hiç vakti değil ama bilmen gerekiyor. Bugün biz onunla beraber bir doktora gittik. Hamileymiş."dedim. Evet hiç doğru bir zaman değildi. Bencillik olacaktı biliyorum ama ben bunu hatırladıkça yükü üstüme daha çok biniyordu ve ben altında çöküyordum. Alican'a baktım. Arabanın üstüne kollarını koymuş yüzünü kapatmıştı. "Alican."diye seslendim çatallaşmış sesimle. Alican bana baktığında kızarmış gözlerini gördüm. "Buraya gelir misin?"dedim. Alican yanımıza geldiğinde Demir'le ilgilenmesini söyledim. Ayağa kalkıp polislerin yanına gittim. Onlar da Los Angeles polisiydi. Normal olarak aralarında Yankı'yı tanıyan vardı. Onlardan bir tanesiyle konuştum. "Aramalara başladılar. Üzgünüm ama sağ çıkması mümkün değil, başınız sağolsun."dedi. Kafamı salladım ve onlara inanmış gibi yaparak gittim ve arabaya oturdum. Yankı pes etmezdi. Tanıdığım hayata en bağlı insan, hemen her şeyden vazgeçmezdi.

Kafamı koltuğa yasladım. Bir boşluk vardı içimde ve bu boşluk beni sağır edercesine tiz bir ses çıkartıyordu. Aynı zamanda o boşlukla beraber bir karanlık sarıyordu içimi. O karanlık, gözlerimi kapatmaya zorlarken beynim acıyı sonuna kadar hissetmemi ister gibi aynı görüntüyü başa sarıyordu ve vücudum titremeyi kesmiyordu. Ağlamak istiyordum ama gözyaşı akmıyordu. Kalbim Yankı'nın öldüğüne inanmak istemiyordu fakat beynim kalbime savaş açmış durumdaydı. Bu da beni çok zorluyordu. 

Eve geldiğimizde odama gittim ve kapıyı kilitledim. Yatağıma oturdum. Artık aksiyonlu şeyler yapabileceğim birisi, küçüklüğüm, herkesten çok sevdiğim insan yoktu. Beni sakinleştiren, koruyup kollayan insan yoktu şu an. Kardeşim yoktu artık. O an göğsüme bir fil oturdu. Kavramaya çalıştığım şeyi kavramıştım galiba. Gözyaşlarım akmaya başladı. Bu daha şiddetli bir hal aldı. Hıçkırmaya başladım. Bağıra bağıra, hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Sanki başka hiçbir şey yokmuş gibi...

Demir'den

Eve geldiğimizde Yankı'nın odasına gittim. Derin bir nefes alıp yatağa oturdum. Gözümdeki yaşlardan önümü göremiyordum. "Lütfen bırakma beni." dedim kendi kendime. Kalbim sanki bir sobaya atılıyor sonra çıkartılıyor ve 100 parçaya kesiliyor gibi hissediyordum. Kısaca, içim parçalanıyordu. Ve nefes almakta zorluk çekiyordum. Her saniye bir bina gibi yıkılıyordum.

Uzun süren emeklerim sonucunda kendimi az da olsa toparlayabildiğimde kısılmış sesimle Alican'a seslendim. Alican geldiğinde koltuğa oturmasını söyledim. "İklim'in ne söylediğini duydun mu?"dedim. İklim'in onu söylediği ana döndükçe zaman durmuş gibi hissediyordum. Alican "Hayır duymadım, ne dedi?"dediğinde burukça gülümsedim "Hamileymiş."dedim. Alican eliyle ağzını kapatıp sonra yüzünü ovuşturdu. "Bunun nasıl bir acı olduğunu anlayamıyorum. Nasıl başa çıkacağım? Yankı ya bu, başka birisi değil. Ben onu herkesten çok seviyorum. Değerlim o benim Alican."dedim. Alican gözlerini kapattı. Tekrar açtığında "Nasıl bir acı olduğunu ben de bilmiyorum. Ama çok uzun süreceği belli, sana bu konuda yalan söyleyemem."dedi. Kafamı yastıklarımıza çevirdim. Alican "Ben odadan çıkıyorum. Sen biraz daha yalnız kalmak isteyebilirsin."diyerek odadan çıktı ve kapıyı kapattı. Yankı'nın yastığını alıp ona sarıldım. Sonra kafamı kendi yastığıma koydum ve gözlerimi kapattım.

YETİMHANEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin