SON

1.1K 76 50
                                    

SON
~

Şoka girmiş bir şekilde sessizce duran Fırat ve İlgar kalplerine saplanan bıçakların acısını yansıtan bakışlarını birbirine sabitlediler. Biliyorlardı ki doktorun verdiği cevap ne olursa olsun acıları hafiflemeyecekti çünkü biri eşi diğeri kardeşiydi ikisininde.

Birazdan birisi eşinin yaşadığını öğrenecekti ama bir an bile sevinemeyecekti. Çünkü giden kim olursa olsun kalan hayatı boyunca eksik kalacaktı. Mümkün olmadığını bile bile zamanı geri almak istiyordu ikisi de. Sadece bir kaç saat önce heyecanla alışveriş yaptıkları an'a dönmek istiyorlardı.

Ölüm bu kadar yakınken nasıl hissetmemişlerdi? Neden birlikte bir isim seçmemişlerdi ki? Doğumda koyarız derken doğumun ölümle kardeş olacağı akıllarına gelmemişti. Üniforma giymek en büyük hayaliydi Güneş'in. Hayaller yarım kalması için kurulmazdı ki. Güneş'inin yüzüne bakmaya doymamıştı ki, yanağındaki benlerin sayısını bile ezberleyememişti daha.

Alkım koymaya karar vermişlerdi çocuklarının ismini. Hayatlarına gökkuşağı gibi renk katacaktı evlatları. Menesse giderse bebeğine bu ismi koyması mümkün değildi İlgar'ın çünkü Menesse'siz bir hayat karanlıktan ibaret olurdu onun için. Evlatlar babalarının kaderini mi yaşardı sahiden? Babası da yıllar önce bu koridorlarda sırtını dönmüştü dünyaya. Evladını kucağına alamadan, annesini toprağa vermişti. Belki de ilk kez bu kadar iyi anlıyordu babasının acısını. Menesse'yi kaybederse hayatına devam etmek, evladına babalık yapmak hatta nefes almak bile imkansız gibi geliyordu ona. Onunla sarmıştı tüm yaralarını şimdi onsuz yarınlara uyanmak cehennemden farksızdı onun için.

Doktor konuşmak için boğazını temizledi. Tam konuşacakken İlgar elini kaldırıp "Bir dakika izin verin lütfen." dedi. Ameliyathanenin kapısına kafasını yaslayıp gözlerini kapattı ve derin bir nefes aldı.

"Eğer giden sensen Menesse'sem ölürüm. Yaşayan bir ölü olurum. Ama öldürmem, babam gibi sırtımı dönmem evladıma. Aklın kalmasın. Senden bir parçayı gözüm gibi korurum, canımdan çok severim. Meleğim... kızım annenin kokusunu alamadan annene veda etmek zorunda kaldıysan, tıpkı baban gibi, sakın kendini yalnız hissetme. Baban dağ gibi hep ardında olacak. Baban seni hep çok sevecek." diye fısıldadı İlgar. Sözlerini tamamladıktan sonra Fırat'ın yanına gidip doktora konuşabilirsiniz dedi.

"Menesse hanım ne durumda bilmiyorum. Ben Güneş hanımın doktoruyum maalesef Güneş hanımı kaybettik."

Dizlerinin bağının çözüldüğünü hissetti Fırat, sendeledi yıkılacak gibi oldu ama başını hızla iki yana sallayıp inkar etti duyduğu cümleleri. "Güneş kaybolmaz ki gece olunca uyur sadece sabah daha güçlü uyanabilmek için. Sabah olacak Güneş'im uyanacak…"

"Fırat bey maalesef eşiniz uyanmayacak."

"Hayır hayır hayır. Öyle değil öyle olamaz sen yanlış baktın. Nabzını bir daha kontrol edin. Neden ameliyatı bıraktınız? Geçin bir şeyler daha yapın ne olur. Ne olur beni karanlığa mahkum etmeyin."

"Üzgünüm inanın elimizden gelen her şeyi her şeyi yaptık fakat…"

"SUS! sus sus konuşma. Güneş hiç kaybolur mu? İlgar bir şey söyle ben Güneş'ime yeni kavuştum. Gözlerim yeni açıldı benim. Anlat onlara bir daha baksınlar."

İçindeki yangına derman yaşlar inatla göz pınarından akmıyordu. Koşmak istiyordu az önce duyduklarını unutabilecek kadar uzaklara koşmak. Ameliyathanenin kapısına koşup açmaya çalıştı kapı açılmayınca öfkeyle yumruklamaya başladı Fırat. "Uyan Güneş'im. Doyamadım ki ben senin o güzel gözlerine bakmaya. Gitme, ne olur gitme uyan."

ODA ARKADAŞIM Where stories live. Discover now