Mahir ise tövbe çekti. Yüzüne hala salakça bakıp gülüyordum.
"Tamam, hadi gel kaybolalım o zaman. Yine uzaylılığa başladın sen. Önümden yürü bakalım." dedi ve ben önde, o biraz arkamda ilerlemeye başladık. Babam ve eskiye dair tanıdığım tüm adamlar böyleydi. Erkek adam, kadının biraz gerisinde yürürdü. Kadını kollar, güven verirdi bu davranış. O kadar hoşuma gitmişti ki bu.

  Yol boyu sohbet ettik, nereye gittiğimizde bakmadan. Zaten kaybolmanın sonucu ana yola çıkmak için her zaman aşağı tarafa doğru yürünürdü. Bunu o kadar çok yapardım ki, Bursa sokakların da. Bayağı ilerledik, o kadar şey düşünüyorum ki ve o kadar fazla konuşmuştuk ki. Mahir beni çok zorlamıştı. Sürekli sorup duruyor ve ben yalanlar söylemek zorunda kalıyordum.

Ailemi soruyordu, hangi ülkeden geldiğimizi, ne okuduğumu, sürekli soru ve sürekli yalanlar. Aklıma bizim kızlar evleneceği adamlara ne diyecek acaba dedim. Ben Mahir'e bu kadar zor yalan söylerken, onlar nasıl saklayacaktı. Söyleyemezlerdi. Bununla nasıl yaşayacaklardı. Tüm bu yalan söyleme stresinden olsa gerek. Durdum birden, nerede olduğumuza baktım.
 

   Burası bir kaç unutulmuş, sevgiden ve ilgiden yoksun kalmış yan yana dizilmiş evin olduğu, çıkmaz bir sokaktı. Duvarın ördüğü arka kısım denize bakıyordu. İşte kaybolmasın verdiği en güzel hediye buydu. En beklenmedik yerde, en beklenmedik şekilde hediye veriyordu kaybolmuşa. Duvarın dibinde ki ev tek katlı, çatısında ki kiremitleri dökülmüş, sarı renkli güzel bir evdi. Bakmasını bilene. Ne anıları vardır şimdi bu evin, kaç aile görmüş, kaç çocuk koşturmuştur içinde.

   Sarı eve, o kadar dalgın bakmıştım ki, Mahir'e baktığım zaman onun da içli bir şekilde daldığını anladım.
"Mahir, dinle şimdi. Biz bu eve gireceğiz ve arkada ki manzarayı izleyeceğiz. Tamam mı?" yüzümde ki munzur ifadeye bakıp,
"Mai, bu çılgınca. Elaleme ne der, nasıl gireceğiz. Ben kendimi deli sanırdım sen daha deli çıktın. Kaç yaşında kızsın, yakışmıyor. Dön gidelim hadi." dedi bezgin bir şekilde. Sanırım pişman olmuştu benimle geldiği için ama artık çok geçti.

   Madem benimle arkadaş olacaktı, öncelikle birazcık eğlenmeyi öğrenmeliydi. Çocukken cesurdur herkes, büyüyünce kalıplara gireriz. Çıksın istedim kabından. Zaten ev paramparçaydı. Sokak ise ıssız, kimsesizdi. Kabul ben de ilk defa yapacaktım böyle bir delilik ama içimden bu geldi. Neden olmasındı ki? 
"Ben giriyorum. Gelmek istemezsen, sen bilirsin. Burada bekler misin peki? Yakalanmamak istemem." gülümseyerek bakıyordum ona.

   Tövbe dedi önce,
"Tamam, madem söz verdik. Ne dersen o olsun ulan. Gir bakalım nasıl gireceksin. Başımıza bir iş gelirse, yakarım ama bil." suratı kızgınlıktan, maymuna dönmüştü. Kaşları, gözleri ile birleşmek istercesine çatılmış, uzun boyundan dolayı, kafasını beni görmek adına yere eğilmiş, dudaklarını ısırıyor ve ellerini, komşu kadınlar gibi belinin yanlarına dayamıştı. Göbeği daha net görünüyordu, beyaz atleti de öyle tabii. Üstünde ki ceketi, buruşuk. Altında ki pantolonun rengi siyahtan bozuk, griye çalmıştı. Ne güzel adam.

   Sapıkça incelemem ayıp geldi bana, arkadaşımdı Mahir ve ben arkadaşlarına göz koyan bir kız hiç olmadım. Erkek arkadaşlarım hep bacım katagorisindeydi. Kızardım, eve baktım direkt. Kapı, eski ve iki yuvarlak metal arasında ip ile tutturulmuştu. Köy evleri gibi. Ona bakmadan
"Mahir, çakı var mı?" diye sordum. Kapıyı gösterip.
"Lüzumu yok, çekil öteye açarım ben" demesiyle iki parmağını ipe takıp, kopartması bir oldu. İçimden erkek bee, diyerek içimde ki Mai ile kıkırdadım.

  Ardından Mahir, hiç bir gurur ve ego göstergesi yapmadan çevreye uzunca göz gezdirdi. Yetinmedi, evine kız atan liseli gibi geç dedi sessizce. İçerisi, rutubet ve küf kokuyor, örümcek ağların dan geçit bulamıyorduk. Zaten kısa olan ben iyice eğilmiş, etrafı incelemeye başladım. Bakılsa çok güzel evdi aslında. Uzun bir girişi vardı, düz gittiğimiz de kocaman bir salon, yani bence, salonun solunda bir kapı vardı.

Benden Evvel ~ (Tamamlandı) Where stories live. Discover now