32-''Yalnız Rüzgar''

9.7K 419 21
                                    

İşte yeni bölüm...O kadar severek yazdığım bir bölüm oldu ki.Yavaş yavaş,işleye işleye gerçekten hissederek yazdığım bir bölüm oldu.Bilmiyorum beğenir misiniz?Lütfen ama lütfen yorumlarınızı esirgemeyin...

Yorum atın.

İyi okumalar.

Sahilin kenarına geldiğimde gözlerimden akan yaşlara engel olamıyordum. Yine bir mağlubiyet almıştım. Herkese karşı bir mağlubiyetim vardı benim. Bu maçı da Cerene kaybetmiştim.

Ah bu boşluk! Göğsümde ki bu boşluk! Bir kez, yalnızca bir kez onu yüreğime bastırabilirsem eğer yutabilirsem o boşluğu her şey geçip gidecekti biliyorum. Ama ne kadar garip bir durumdu ki o boşluk doluyordu. Geçen her gün acıyı, nefreti, kini ve en kötü duyguları boşaltıyordu o boşluğa. Boşluk gerçekten doluyordu hiç gitmeyecekmişçesine.

Cereni anlamak istemiştim. Gerçekten birkaç dakika önceye kadar da anlamıştım. O sadece en yakın arkadaşım olduğu için ondan bu gerçeği sakladığıma bozulmuştu. Evet, belki bu bilgileri onunla paylaşacak kadar da çok yakındım. İçimi ona açabilirdim. Ama lütfen! Sizce kim bunu yapabilirdi dostlarım? Birkaç gün önceye kadar kendime itiraf edememişken, bu gerçekle yaşamayı yeni yeni öğrenebilmişken bir çırpıda nasıl çıkardı o sözler bu dudaklardan?

Çok isyan çıkmıştı dilimden, çok dua kopmuştu gönlümden ama o sözler çıkmamıştı işte. Rüzgar sormasaydı da çıkmazdı.

Dudaklarımdan bir hıçkırık kopunca gözlerimi sinirli bir şekilde yumdum. Yapmayacağım, ağlamayacağım dedikçe ağlıyordum. Beni ağlatabilecek son insan da bunu yapınca elimden bir şey gelmezdi ki? Ne diyebilirim gerçekten şanssız bir insanım. Gözlerimi açtığımda önümde dümdüz uzanan denizin fısıltısını dinlemeye başladım. Bir insanın nasıl oluyordu da tek sözü tüm kemiklerini sızlatıyordu birinin anlamıyorum? Hayat karanlığın ne olduğunu öğrenmeden ışıkları söndürüyordu benim için.

Ne kadar sürdü bilmiyorum. Daha ne kadar sürerdi onu da bilmiyorum. Ama yalnızlık iyi geliyordu.

Hıçkırıklarım durmuştu. Düşüncelerim de öyle. Sadece sessiz sessiz akan gözyaşlarım vardı gözümde. Tabi ki boğazımda ki yumru öylece duruyordu. Tek sorun gözümün bu kadar bulanık görmesiydi.

Derin bir nefes alırken bana yaklaşan bedeni hissettim. Görmemiştim ama hissetmiştim. Kokusuna bakılırsa da bu Rüzgardı. Dönmedim ona denizi izlemeye devam ettim. Mavi sonsuz deniz.

Sessizce durdu. Öylece yanımda benimle birlikte denizi izledi. Tıpkı yalnızmışım gibi. Yokmuş gibi davrandı.

Onun bağırıp çağırmasını tepkimi çözmesini bekledim. Kendime gelmemi haykırmasını, yine beni rezil etmesini, etrafımdaki insanların ne kadar gereksiz olmasıyla ilgili nutuğunu bekledim. Rezil etmesine ya da etrafımda ki insanlar hakkında konuşmasına ihtiyacım yoktu evet ama birinin kendime gelmemi haykırması fena olmazdı çünkü buna deli gibi ihtiyacım vardı.

İlk kez kendi kendimi teselli edecek cümlelerim yoktu lügatım da. İlk kez teselli kelimelerine dönmüyordu dilim. İlk kez birinin beni toplamasına ihtiyacım vardı. Ama bekledikçe bu sessizlik uzuyordu ve bu sessizliği duydukça da ağlama isteğim şaha kalkıyordu. İçimdeki ateş sönmüştü. Ve yine içimde ki o küçük kız sönmüş ateşin başında dolu dolu gözleriyle öylece köz haline gelmiş ateşi izliyordu. Onunda sessiz kalacağı, yüzüme bakmayacağı tutmuştu anlaşılan.

‘’Bana neden kötü şeyler yaptığımı sormuştun ya hani?’’ dedim çatlak çıkan sesimle. Çatlak çıkan sesimin yanında azmış gibi belirli bir titreme de mevcuttu. Kötü şeyler derken ne demek istediğimi anlamıştı. Sizde anlamışsınızdır biliyorum.

SU VE RÜZGAR (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin