Yanımda tüm mükemmelliği ile uyuyan genç tanrıyı izlemeye devam ediyordum. Ne kadar zamandır uyanık olduğumu, onu izlediğimi bilmiyordum. Uyanmaması için pozisyon bile değiştirmemiş, birkaç kere tenine dokunmak istemiş fakat öylece izlemekle kalmayı tercih etmiştim. Yüzümde neden olduğunu bilemediğim buruk bir gülümseme vardı. Kafamda ise her zamanki gibi dönüp dolaşan bir sürü soru vardı ve hiçbirini yakalayamıyordum. Sonunda içimdeki ona dokunma isteğine yenilip parmaklarımı hafifçe yüzünde gezdirdim. Bir an için uyanır gibi olmuştu ama hala uyuyordu. Sevinmiştim. Onu uyurken izlemeyi seviyordum. Onunla ilgili her şeyi seviyordum. Onu, o olduğu için seviyordum. Calum Hood olduğu için değil.

Elimi beline koyup göğüsüne yaslandım ve gözlerimi kapattım. Dün gece gözlerimin önünden geçiyordu. O kadar sarhoştu ki, olanları hatırlandığını sanmıyordum. Temennim hatırlamasından yanaydı fakat hatırlamaması ihtimaline karşılık yaşayacağım hayal kırıklığına kendimi hazırlamıştım. O yüzden anın tadını olabildiğince çıkarmak istiyordum. Keşke sonsuza onunla bu şekilde, kendimi hep iyi hissettiğim ve bana güven veren kolları arasında olabilseydim.

Bir süre sonra saçlarımda dolaşan parmakların hissiyle gözlerimi araladım. Ne ara tekrar uykuya dalmıştım bilmiyordum. Calum'ın uykunun verdiği boğuk sesiyle başımı kaldırıp ona baktım. "Günaydın."

"Günaydın." dedim gülümseyerek. Onun da yüzünde bir gülümseme oluşmuştu. Bu tatlı anı bozan ise telefonun sesi oldu. Göz devirip kimin aradığına baktıktan sonra telefonu sessize alıp bana döndü.

"Niye açmadın?" Kendimi tutmayıp sordum. "Arayan Ashton'dı, büyük ihtimalle bugünle ilgili bir plan var ama..." ellerimizi birbirine kenetledikten ve dudaklarıma bir öpücük kondurduktan sonra devam etti. "Benim bugün için planlarım başka, biraz bu bebekle ilgilenmeliyim. Sanırım bana anlatması gereken bir şeyler var." Demek geceyi hatırlıyordu. Evet bir yanım geceyi hatırlamasını istiyordu çünkü daha fazla öyle devam edemezdik, konuşmamız gerektiğini o da fark etmişti ama şu an diğer yanım konuşmak istemiyordu çünkü şu an o kadar mutluyduk ki, sanki tüm olanların hiçbiri olmamış gibiydi ve bu anın bozulmasını istemiyordum. Bir süre daha görmezden gelebilirdik sanırım. Eğer bu şekilde devam edeceksek yaşanmamış bile sayabilirdim. Sonuçta hiçbir evlilik mükemmel değil, ufak tefek pürüzler her ilişkide vardı. Hem stresli yoğun bir dönemden geçiyordu.

"Aslında bir şey yok." dedim olabildiğince inandırıcı bir şekilde. Tam tekrar konuşmak için dudaklarımı aralamıştım ki, Calum "Eris, seni iki günde iki kez ağlarken gördüm." diyerek konuşmama engel oldu. Birden tatlı Calum gitmiş yerine ciddi Calum gelmişti.

"Sanırım regl olacağım." diye mırıldandım konuyu kapatmak için. Bir süre bakışlarını yüzümde gezdirdi, sanki yalan söylediğimi anlamış gibi. Ona yalan söylemeyi sevmiyordum fakat şu an konuyu başka şekilde toparlayamazdım. Gülümsedim ve uzanıp dudaklarına uzunca bir öpücük kondurdum. Hafifçe geri çekildiğimde "Eğer bir şey varsa ve söylemiyors-" cümlesini tamamlamasına izin vermeden onu tekrar öptüm. Öpüşünün, dokunuşlarının iyileştirici etkisi olduğunu düşünüyordum. İyi hissettiriyorlardı. Nedenini bilmiyordum ama öyleydi. Sanki sadece bedenime değil ruhuma da dokunuyordu. Birlikte olduğumuz o ilk andan beri bu böyleydi. Bedenlerimiz ve ruhlarımız arasında bir çekim vardı sanki.

Yavaşça kucağına yerleşirken dudaklarımı dudakları üzerinden çekip çenesine birkaç öpücük bırakırken içimden bir ses olanları söylememem gerektiğini söylüyordu. Ve her zaman onu dinlerdim. Ellerimi tekrar birbirine kenetlerken derin bir nefes aldım.

"Bir süredir benden uzaklaşmışsın gibi hissediyordum." diye mırıldandım, dudağımı hafifçe dişlemeden önce. Kafamda düşünceler birbirine girmişti ve ben onları tam olarak nasıl dile getirebilirim bilmiyordum. "Sanki iki yabancı gibi... Hiçbir şey paylaşmıyorduk. Bana hiçbir şey anlatmıyordun." Beni dikkatle dinliyor ve baş parmağıyla elimi okşuyordu. "Seni kaybetmişim gibi hissettim Calum." Daha fazla ne kadar açık olabilirdim bilmiyordum. İçimden geçen her şeyi en kısa haliyle dile getirmiştim. Rahatlamış hissediyordum, yani biraz. Calum, kucağında benimle birlikte doğruldu ve sırtını yatağın başlığına yaslayıp saçlarımla oynamaya başladı.

"Zaten hiçbir zaman çok konuşan biri olmadım ki Eris, bunu biliyorsun bebeğim." Evet biliyordum. "Ama yine de ben senin karınım Calum, bana anlatmayıp kime anlatabilirsin ki?" diye mırıldandım yeni çıkmaya başlamış sakallarıyla oynarken.

"Sadece son zamanlarda çok yoğunuz, seni ihmal ettiğimi farkındayım. Üzgünüm." Beni kendine çekip şakağıma minik bir öpücük kondurdu. Daha fazla tutamadığım birkaç gözyaşı yanaklarımdan süzülüp gitti. Şu an neden ağladığımı bile bilmiyordum. Calum ağladığımı fark edince yavaşça geri çekildi ve bana baktı. Dile getirmese bile şu an nasıl hissettiğini yüzünden anlıyordum. Saçlarımı okşarken beni göğüsüne yatırdı. Ne kadar böyle durduk bilmiyordum. Ama bir süre ağlamam durmuştu ve ağlamaktan gözlerim acıyordu.

"Daha iyi misin?" diye fısıldadığında göğüsünden doğruldum ve başımı olumlu anlamda salladım. Kurumuş dudaklarımı ıslattım ve saçımı kulağımın arkasına sıkıştırdıktan sonra gülmeye çalışarak "Sanırım gerçekten regl olacağım." dedim. O da güldü. Bu iyi hissettirmişti. Güldüğünü görmeyi seviyordum, gülmesine sebep olmayı ise daha çok seviyordum. Birden gülmeyi kesti ve ciddileşti.

"Eris, özür dilerim."

Her iyi şeyin olduğu gibi kötü şeyin de sonu varmış demek ki.

Yine de her son yeni bir başlangıç bunu da unutmayalım...

Bu bölüme daha uygun bir şarkı olamazdı glb.

Rien N'est Eternel •Cth•Where stories live. Discover now