Kısım 1 : On Sekiz

558 90 34
                                    

Anima.

Anima onları evine bırakmıştı.

George ve Elizabeth, çıktıkları gibi girdiler evlerine. İkisi içinde yorucu bir gün olmuştu.

Elizabeth için, ilk defa böylesi dehşet verici bir ölüme şahit olmuştu. Kendisi, çiçekleri ve böcekleri seven, burnu havada denilebilecek tatlı bir kız.

İnsanın etinin yanıklar halinde dökülmeye başlayıp arkasında küller bırakarak kanının buharlaşmasını izlemek hoş bir görüntü değildi. O yanık kokusu, saçlardan ve kandan geliyordu. Dumanın olmayışı, her şeyi gözler önüne net bir şekilde sunuyordu. Göz bebeklerinin erimesini, cildinin içine doğru çekilmesi...

George ise ilk defa eliyle birini öldürmüştü. Sınırları aşmıştı. İçinde cezalandırılma korkusu yoktu ama. Bundan keyif almıştı. Tıpkı o çocuğunun kolunu kopardığı andaki gibi hissetti yatağının içinde. O bunun için yaratılmıştı. Ona bahşedilen özellikler geldi aklına. Koku özelliği, akıl almaz gücü ve büyüleri... Her şey öldürmek için tasarlanmış gibiydi.

Ancak.. ancak öldürmek için yaratıldı ise neden üzerinde değerli ipek kıyafetler vardı? Bu değerli kıyafetlerle neden bir ara sokakta baygındı? Daha da önemlisi, kimi öldürmek için yaratılmıştı ki? Ona güç veren şeyin bir amacı olmalıydı.

Aklına Anima geldi. Büyüsünü yaparken gerçekten kusursuz görünüyordu.

Yatağının içinde sağa döndü. Eli yastığın altındaydı ve yorgan çenesine kadar çekilmiş, boşluk kalmayacak şekilde boynuna yerleştirilmişti.

Aklındaki düşünceler susmak bilmiyordu. Neden sorusu...

O gece uyku George'un kapısına uğramadı. Gözlerini kapatsa da zihni açıktı bir kere. Susmayacaktı asla.

-

Güneş ilk ışıklarını George'un odasına verdiğinde üzerindeki yorganı attı üzerinden. Yatakta doğruldu. Hafifçe zıplayıp indi ve elini yüzünü yıkamak için banyoya gitti.

Banyonun soğuk zeminine ayakları değer değmez içine üşüme hissi geldi. Umursamaran ellerini soğuk suya tuttu. Avuçlarını birleştirdi ve suyun dolmasına izin verdi. Yüzüne çırptı. Daha fazla düşünmek istemiyordu. Suyu yüzüne çırpmıştı ama uykusunun açılmasını sağlamamıştı.

Banyodan çıkarken Elizabeth'in yüzünü göreceği aklına geldi. İçinde bir utanma duygusu vardı. Gece boyunca hiç suçluluk duymamasına rağmen, Elizabeth'in o adamın ölümü karşısında sahip olduğu gözleri aklına geldiğinde ne yaptığını düşündü, suçluluk duydu.

Ama onu korumak için yapmıştı değil mi? Evet sebep buydu. Elizabeth ona inanacaktır. O adamı isteyerek öldürmediğine inanacaktır. İçindeki umut hissi yüzüne yansıdı, George gülümsemeye başladı.

Kendisi farkında değildi ama yemek yenilecek odaya varmıştı bile. Kapıyı kolunu tuttu be yavaşça aşağı indirdi. Kapıyı açtı. Ev halkı, çoktan oturmuştu. Yemekleri önündeydi.

"Hoş geldin canım," diye söze başladı anne onu görünce. "Ben de tam seni çağırmaya geliyordum."

George kafasını salladı. Az önce takındığı gülümseme yoktu. "Teşekkür ederim."

Gidip yerine oturdu. Buranın gün ışığı ile çok güzel aydınlandığı fark etti. Dolaplar, tezgah, her birinin rengi gün ışığında daha güzel gözüküyormuş.

O etrafı incelerken, anne George'un tabağına yumurtasını koydu. Yanında kızartılmış et ve ekmek vardı. Çatal ve bıçak düzensizce indirilmişti.

George çatal ile bütün halinde yapılmış yumurtayı sabitledi. Bıçak ile rahatça yiyebileceği şekilde parçalara ayırdı. Bakışları hep dalgındı. Kahvaltıyı keyif alarak yapmadığı belliydi.

Anneye döndü. "Bugün mü gideceğiz bölge kontrole?"

Anne dişlerini göstererek gülümsedi. Tombul yanakları elmacık kemiklerinin üzerinde sıkışıyordu. "Evet tatlım bugün gideceğiz. Görevli abi de söyledi ya bugün gelin diye."

George anlatım tarzına sinir olmuştu ama umursamayacak kadar dalgındı. Doğrusu neden bu soruyu sorduğunu da bilmiyordu. Sorunun cevabını zaten biliyordu. Sanki, biraz ilgi istiyor gibiydi.

-

Yemekler yenildi. Elizabeth ve babası çıktı. Anne ve George yalnız kalmıştı.

"Yukarı gidip üstünü değiş bebeğim, çıkarız biz de birazdan. Erken gidelim, yolda sana bir şeylerde alırım."

George kafasını sallayıp odasına doğru gitti. Merdivenleri çıktı, kapısını açtı.

Penceresi açılmıştı. İçeriye soğuk hava esiyordu. Bir kaç tane sarı yaprak odasına girmişti. Kafasını pencereye doğrulttu ve karşısındaki o manzarayı gördü.

Anima sırtını pencerenin bir tarafına yaslamıştı. Bir dizi katlanmış ve diğer ayağı ise pencereden aşağı sarkar vaziyetteydi. Kolunu dizinin üstüne koymuştu. Diğer eli ağzına elma götürüyordu. Elmadan ilk ısırığını aldı. Yavaşça çiğnedi. George bu esnaya kadar kıpırdamadan onu izledi. Lokmasını yuttu ve konuştu.

"Yüksek mertebeye ait olmadığını biliyorum George. Oraya gidersen hapis edileceksin. İzin ver sana yardım edeyim."

Karanlığın PrensiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin