Kısım 1 : On Bir

717 107 56
                                    

Demek bir kara büyücüydü. Hissetmesi gereken duygular nelerdi? Ona şaşırma duygusu bahşedilmiş miydi?

Düşündü. Eğer beni yapan, bana şaşırma duygusunu bahşetmeseydi bunu kazanabilir miydim? Beni ben yapan şey şaşırma duygumun olmaması ise, şaşırma duygusu kazandığım zaman artık ben olmayacaktım? Değişimler, bunlar üzerinde düşünülmesi gereken sorular. Hayal et, tüm bilincin birden açılsaydı ne olurdu? İnsanlığa bu daimi mutluluk başından beri verilmiş olsaydı, anlamı kalır mıydı? Bu durumda ilk başta aptal canlılar isek, zamanla tüm bilgiyi almamız gerekirdi. Evet evet, zamanla alınmalıydı bu bilgiler ve her şey sadece bir illüzyon!

"George iyi misin?"

Yine o olan olmuştu. George derinlere dalmıştı. Suyun soğuk olması cildini canlandırmıştı. Uyuşmuş bedeni bir kez daha uyarılmıştı. Bazenleri suyun soğuğunu hissetmeliydi insanlar. O suya, o ışığın girdiği masmavi ve gittikçe koyulaşıp bilinmeyen olana, siyaha kadar dalmak gözlerimizi acıtır mıydı?

Bir kez daha düşündü. Zamanla gerçekleşmeliydi. Evrim, evrim, evrim... Zamanla suyun derinliğindeki basınca alışmalıydık yoksa boğulurduk!

Acı verici değil mi; yalnız olmak?

George düşüncelerini susturamıyordu. Rol yapacaktı. Gözlerini o derinlikten çekiş odağını tekrar kazanacaktı.

Nefes aldı, derin bir tane. Akciğerlerini hissetmeyi denedi. Nefesinin en uç noktasına gelişini hissetti. Odaklanmak iyi bir şeydi.

"Evet" dedi durgun bir şekilde. Sesi sanki, onca soğuğu gerçekten deneyimlemiş gibiydi. Titremeye yakın bir ses ama o titreklik sadece en ince detaylarda duyuluyor. Bu durgunluk kar yağmış ortamdaki sessizlikten çıkarmış gibiydi. Kar, doğal bir susturucu! Soğuk, buz...

"Şey, şaşırdığını..."

DURUN DURUN! Bu ses... George'un kafasında saniyeler içinde kurguladığı o derin soğukluk, kar yağmış ve denizin üzerindeki buzu güzel bir şekilde örtmüş o görüntü, çiçekler tarafından ele geçirilmişti.

Nereden çıktığı belirsiz bu çiçekler, George'un o hayali dünyasını kaplıyordu. Gökyüzünün o buğulanmış pencereleri siliniyor ve elektrik mavisi gökyüzü kendini bulutların eşliğinde kusursuzca gösteriyordu. Kar, çiçekler ile kapanıyordu. Buz tabakası toprağa dönüşüyordu. Ağaçlar bitiyordu, sarı, mavi ve kırmızı çiçekler yeşil çimenleri boyuyordu. Bu ortam, tarifi zor bir şekilde gerçekleşmişti. Deneyim edilmeden kelimeler yetersizdi George'un zihnini anlatabilmek için.

O an George, tüm bu soğuğun yalnızlık olduğunu anladı. Gerçekten soğuk, çok soğuk olduğunu bu ilkbahar mevsimi gelmeden anlayamamıştı. Soğuğa öylesine alışmıştı. Elizabeth'in sesi bu manasız derinlere dalış yolculuğunu daha iyi kılmış, ama asla durdurmamıştı.

Hava soğukken, buz gibi suyun derinlere ilerlediği, ilerlemeden önce geçtiği o buz tabakasını delmiş delik hala oradaydı. Sadece içine arada bir toprak düşüyordu ve orası su değil, boşluktu. Rengi değişmemişti, ancak boşluk kendince çekiyordu.

George, Elizabeth'e baktı. "Ben iyiyim. Sakin ol tamam."

Elizabeth ellerini George'un yanaklarında götürüp baş parmaklarıyla okşadı, sevdi.

"Az önce gerçekten çok kötü duruyordun. Beni bir an için çok endişelendirdin."

George gülümsedi. Kendisi için üzülen birini görmek mutluluk vericiydi.

"Bana kara büyücülerden bahsetsene."

"Gerçekten i-"

"Evet Elizabeth, gerçekten iyiyim. Biraz kara büyücüler hakkında konuşmak istiyorum."

Elizabeth ellerini aşağı indirdi. George fazla sevimliydi ve bir süre daha onun yanaklarını okşamak istiyordu ama şuan olmazdı.

"Öhm. Peki, nasıl istersen." diye söyleyeceklerine başladı. "Kara büyücüler bilinen ilk zamanlardan beri varmışlar. Onlara kara büyücü denmesinin sebebi yaptıkları büyülerin renginin siyah ve koyu mor olmasıymış. Ki bana göre bu saçma."

"Evet öyle, insanlar sırf renginden dolayı bu ayrımcılığa gitmiş."

Elizabeth şaşırdı. İnsanlar kara büyücüler yıkım getirdiği için öyle anarlardı onları.

"Yıkım getirmeleri sadece bir yanılsama. İnsanlar fazla aptal Elizabeth. Kara büyücüler 'karanlık' büyüler yaptığı için yıkım getirmiyorlar. Onlar yıkım getiriyor çünkü tarihteki bir olay, onları bu tesadüfe sürüklemiş ve onların toplumdan dışlanması, gerçek olmamasına rağmen doğru kabul edilip izoleleri sağlanmış. İzole edilen her bireyin yapacağı gibi, onlarda kendilerini yapan bu 'tesadüf'lere istediklerini vermiş."

Elizabeth söyleyecek pek bir şey bulamıyordu. Sözüne devam etmeye karar verdi.

"Kara büyücüler her zaman aydınlık büyücülerine yenilmiştir. Bunun sebebi tanrının öyle istemesi."

...

"Buna karar vermek için büyünün ne olduğunu anlamak gerekmez mi? Sırf tanrı istedi diye ezilmek için bu dünyaya geldiyseniz neden hiç biriniz topluca intihar etmiyor? Böylece çözüm olurdu. Kötülük kalmazdı. Ancak öyle değil, bir inekte ezilir. Belki de hayatına et olmak için gelmiştir ve şuan insanlar tarafından yönetiliyor. Ancak, kara büyücüler farklı; onların bir zihni var. Buna dur diyebilirlerdi."

Onlar öylece minnoş minnoş konuşurken dış kapının açılma sesi geldi ve hemen ardından anne, oturma odasına girdi.

İkisinin böyle tatlı bir şekilde konuştuğunu gören anne sevindi. Yanlarına yaklaştı, ellerin ikisinin başına götürdü ve saçlarını okşadı.

"Siz kardeşsiniz."

Karanlığın PrensiWhere stories live. Discover now