Bölüm 5 - Sürpriz

En başından başla
                                    

“Umarım bir şeyleri yanlış yapmıyorumdur. Yemek yapmakta hiç iyi değilim de!”

  Sandviç hazırlamayı yemek yapmak olarak mı nitelendirmişti? Onun acizliğinden huzursuz olsam da bunu belli etmemeye çalışarak tezgâhın diğer tarafına yerleştirilmiş, yastık yeri yine zebra desenli kumaşla kaplı olan uzun taburelerden birine oturdum.

  Az sonra kaşarların üzerine bir jambon yerleştirdi ve sıkıntıyla iç geçirdi. Yüzünün çoğunu kaplayan üçgen güneş gözlüklerini asabi bir tavırla yukarı kaydırdığında karşılaştığım, beyaz kısmı hastalıklı bir şekilde sararmış bir çift yapay derecede ışıltılı mavi göz sırtımdaki tüyleri ürpertti.

  İrkildiğimi fark ettiğinde telaşla “Jambon sevmez misin?” diye sordu. Alacağı cevaba göre hamlesini belirleyecekmiş gibi jambonu ucundan sıkı sıkı tutuyordu. “S-Severim.” diye kekeledim gözlerine bakmamaya çalışarak. “İyi öyleyse,” dedi rahatlamış gibi. Ardından diğer pembe tost ekmeğini hazırladığı sandviçin üzerine kapattı ve altındaki tabakla birlikte önümde doğru kaydırdı.

 “Teşekkürler.” diye mırıldandım önümde duran sandviçe bakarak. Rose kolsuz ceketini bedeninden sıyırırken “Ah, hiç önemli değil.” dedi. Odanın oturma odası kısmına doğru ilerlerken devam etti, “Aslında bugün ev hanımımızın izin günü olmasaydı daha kaliteli bir şeyler yiyebilirdin.”

  Omzumun üzerinden ona anlamlandıramayan bakışlar attığım sırada sabırsızca ekledi, “Hadi, yesene.”

  Sandviçi kavrayıp tabaktan kaldırınca altında pembe kırıntılar bırakmıştı. Onu burnuma doğru götürdüğümde çilek gibi koktuğunu fark ettim. Ağız hizama indirirkense 70 yıl sonra yiyeceğim ilk şey böyle basit bir sandviç olmak zorunda mıydı diye düşünüyordum. Daha fazla vakit kaybetmeden ilk ısırığımı aldım. Ağzıma yayılan çilek aroması kaşar peynirinin tuzlu ve sert tadıyla kesişiyor, jambondaki baharat ise her ikisi üzerine dağılarak adeta bir lezzet senfonisi oluşturuyordu. Ağzımdaki küçük lokmayı çiğnerken yemek yemeyi ne kadar özlediğimi fark etmiştim. Bu çok tuhaftı; sadece birkaç saat öncesinde uyutulmuş gibi hissediyordum ve bu nedenle bir zamanlar deneyimlediğim şeylere özlem duymamam gerekirdi. Onların yokluğunu dahi hissetmemiş olmalıydım, öyle değil mi?

  Yutkunduktan sonra ikinci ısırığı almak için sandviçi ağzıma götürdüm. Fakat tam o anda midemin hiçbir şey yiyemeyeceğim kadar şişmiş olduğunu fark ettim. Hayretle tek elimi mideme bastırırken diğer elimle sandviçi tekrar tabağa bıraktım. Nasıl bir anda tıka basa doyduğuma anlam veremiyordum. Sonra aklıma 70 yıl boyunca bir şey yemediğim geldi. Midem öyle küçülmüş olmalıydı ki şimdi ikinci ısırığı bile kabullenemiyordu. Bir süre buruk bir şekilde tabaktaki sandviçe baktıktan sonra tabureden kalktım.

  “Doydun mu?” diye sordu pembe koltukta oturan Rose. Elinde Sergio’nunkine benzeyen fakat çok daha küçük ve ince bir ekran tutuyordu. Bunun fazlaca gelişmiş bir tür telefon olabileceğini düşünmeyi keserek cevapladım, “Evet.”

 “İştahsız olacağını tahmin etmiştim ama bu kadarını beklemiyordum.” dedi Rose elinin bir hareketiyle ekranı yok ederek. Ben sihirbazlık gösterisi izliyormuşçasına iri gözlerle ona bakarken o devam ediyordu, “Uyananlarda bu sık görülen bir şey diye tembihlemişlerdi. Zamanla iştahın yerine oturacakmış.”

 Anladığımı belirtmek için başımı salladığımda o da ayaklanıvermişti.

   “Öyleyse artık odanı görebilirsin!” diye cıvıldadı hızlı adımlarla yanıma ulaştığında. Ardından sırıtarak ekledi, “Yani Misty’yle paylaşacağınız odanı.”

   “Misty?” diye sordum çantamın askılarını huzursuzca çekiştirerek.

   “Sana bahsettiğim kızım,” dedi Rose, bunu hatırlamadığım için hayal kırıklığına uğramış gibi bir hali vardı. Tekrar neşelenerek ekledi, “Senin gelmeni yıllardır bekliyor.”

A0023Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin