18."MAVİSAL." (I.PART)

1.3K 94 234
                                    

Ay ışığının secde ettiği yüzün; Yıldızların duası, gecenin ibadeti.

Bu bölüm içindeki duvarları aşamayan gök yüzlü çiçeklerime itaf edilmiştir.

🌙

Bir şehir vardı.

Adam yanıyordu, yangını kadın ruhunu defalarca kez öldürüp bedenini diri tutuyordu.

Gök kubbenin kaburgası kırılmıştı, kemikleri kasvetli gökyüzünde feryat kopartıyor, gri bulutlara beyaz çentikler atarak yağmurun habercisi gök gürültüsünü yeryüzüne elçi kılıyordu. Sokaklara damla damla ayrılık yağıyordu, firak çiçekleri bereketle yetişiyor, mum alevi gibi titrek olan vuslat ise dizlerinin üzerine yıkılarak yağmurun kendisini eriyip bitirmesine izin veriyordu.

Adam sönmüyordu, sönmedikçe kül oluyordu, kül oldukça kadın adamın ateşine pervane bir kelebek misali kanatlarını yakıyordu.

Sokaklar ağlıyordu.

Adam yakacak bir şeyi kalmayana kadar yanmaya devam ediyordu.

Kadın ise son nefesini vererek adamın yangınını söndürmeye çalışıyordu.

Adam sönmüyordu, kadın ölüyordu.

"Poyraz, yalvarırım gitme."

Saatlerdir tekrar ettiği cümle dilini yaralamış, kalbine büyük bir iltihap bırakmıştı. Bitkinlikle konuşuyordu, gözyaşları yüz hatlarının limanına demir atmıştı, saçları ölü gibi hissiz yüzünü kefenlemişti. Başı Poyraz'ın göğüsünün üzerindeydi, sevdiği adamın kalbinin taşikardisini ve canhıraş çığlıklarını duymak için tıbbi bir alete ihtiyacı yoktu. Genç adam yine sessizliğini korudu, parmaklarının busesini genç kadının saç köklerine ekmeyi sürdürdü, genç kadının  saç kökleri ise yaralandı.

Kanamış bir insanı yaralanmakla,

Ölmüş bir insanı ölümle,

Yaprakları solmuş bir çiçeği soldurmakla korkutamazdınız.

Ama ölmüş bir insanı yaşamla korkutabilirdiniz.

Yaprakları solmuş bir çiçeği yağmurla korkutabileceğiniz gibi.

Çünkü umutsuzuluk mütamadiyen var olan bir karanlıktır, umut ise umutsuzluğun karanlık sayfalarına dökülen bembeyaz bir mürekkep gibidir.

Umutsuzluk zaten öldürmüştür, ama umut geçtiği yolları aydınlatıp ışığını da peşi sıra götürüp arkasına bakmadan gittiğinde, öldürdüğü yerden birkez daha öldürür tabutsuz ruhları.

Poyraz göz kapaklarına yüklenen acıyla gözlerini usulca yumarken kirpikleri ezâ ile can çekişti. Dudaklarını sevdiği kadının saçlarına yaslarken derin bir nefes çekti içine. Böyle olmasını kendisi istemişti. Artık yapamıyordu. Ruhunun asılı kaldığı acının askısı kalbine batıyor, kaburgalarını acıyla yerle yeksan ediyordu.

"Böyle yapma. " derken dudakları genç kadının saçlarına konduğu için sesi boğuk çıkmıştı. Kalbinde kefenlenmemiş ölüler vardı. Kalbini benimsemişlerdi, oraya yerleşmişlerdi ve canhıraş bir çığlıkla artık bir mezar istediklerini haykırıyorlardı kendisine. Göğüs kafesi kalbini ayakta tutmak isterken kalbindeki ölülerin yumrukları göğüs kafesine iniyor, kemiklerini un ufak ediyordu.

Kırık kaburgalarından kopardığı çiçeklerin kökleri sızlıyordu.

Kırık kaburgalara ektiği çiçekleri susuzlukla sızlattığı gibi.

MAVİMİN ESİRİ Where stories live. Discover now