Yaklaşan Kehanet

100 13 56
                                    

Kaderleri şöyle bağlandı, beyaz siyaha muhtaç kaldı. Kirlenmem sandı ama kalbinde ki koca lekeye yenik düştü. Zaafı oluverdi bir anda o koca leke. Herkesin kaçtığı siyah, onun tek tutkusu oldu. Onunla nefes alırken buldu kendisini beyaz. Siyah ilk kez boyun eğdi bir ruha, koşulsuzca teslim oldu tek bir sözüne onca ruha boyun eğdirmişken hemde. Laneti, umuda dönüştü kalbinde onu tanıdıktan sonra. Şimdi siyah için, beyazın tek bir kelimesi yok oluşuna, saçının tek bir teli kıyamete sebepti. Kehanet sonunda kader akışına yerleşmişti.

Karanlığı ve kasfeti bir anda tüm krallığı sardı. Adım sesleri taht salonunda yankılandı kuvvetle, her adım korkuyu ve huzursuzluğu arttırıyordu. Onun varlığıyla zayıflayan mum ve meşale ateşleri ortamı daha çok karanlığa boğmuştu. Ancak yüzler oldukça net seçiliyordu. Önünden geçtiği her ölümlü karşısında diz çöktü korku ve acıyla, onlar için bir zafer kazanmıştı oysa. Onun adını anmaya korkan her ölümlü ise saklanacak bir delik aradı kendisine.

Adımları rahatsız edici şekilde yavaşken korkularına aldırış etmedi birbir diz çöken kimsenin, ondan korkmalıydılar zaten. Ondan korkmalıydılar çünkü sadece bir dokunuşu bile yakıp yıkacak kadar keskindi kılıcı, sırtında yer etmiş tonla ruhtan ve zihnini dolduran tonla ruhun anısından korkmalıydılar. O şeytanın ta kendisiydi, en son çare de bile baş vurulmaması gereken ama Letvonya Kralı'nın onun eline düşmekten başka bir çaresi kalmamıştı. Kral düşmandan kurtulup şeytana teslim olmuştu. Şimdiyse onun karanlığı tüm krallığı boğuyordu. Taht salonuna vardığında tüm gözler üzerindeydi, bakışlar simsiyah kıyafetini delip geçiyordu adeta. Yüzünü genişçe şapkasıyla saklamıştı ama keyifli gülümsemesi yine de görünüyordu.

"Kral Heana." Alayla Kral'ın önünde eğildi, sahte saygısı gülünçtü ve hemen ardından başını dimdik kaldırıp, teki kan toplamış, kızıl hareli gözünü meydana çıkardı. Gözünden başlayan belirgin damarları sol yüzünün her zerresine çürük ağaç dalı gibi yayılmıştı. Sağlıklı görünen sağ yüzü, tabii bembeyaz soluk rengi hariç, o an kulağından dudaklarına doğru taşıdığı gümüş zincirleriyleriyle okşandı hareketiyle. Her şeyiyle fazla korkutucu görünüyordu, küçük Velihat Prens karşılaştığı manzarayla çığlık atıp dadısının ardına saklandı. Chanyeol alaylı gülümsemesi daha çok yayıldı yüzüne, çatal dili dudaklarını ıslattı. Dağılmış Kral oğlunu, sorun yok, dercesine süzdü. Hemen ardından karşısındaki adama döndü.

"Sana minnettarım Park Chanyeol, krallığımı..." Sözlerini tamamlayamadan karşısındaki iblis tarafından susturuldu. Eli havada, kibirle Kral'ı süzdü. Havadaki elinin işaret parmağı dudağıyla buluştu. Başını hafiften yere eğdi, tonla kaybedeceklerini bildikleri bir savaşa girmeye hazır askeri süzdü şapkasının altından. Hepsi kılıçlarına sarılmış hazır bekliyorlardı ona karşı, gülümsedi yine alayla. "Şşşt.. minnettar olacak bir şey yok, bir anlaşma yaptık." Bir anda kaldırdı başını, kan toplayan gözü kor ateşmişcesine yanıyor gibiydi. Kral'ın bile dizleri titredi o an. Onun karşında konumunun bir hükmü yoktu.

"Ben sizin krallığınızı kurtaracaktım, ki bunu yaptım, siz de bana lezzetli iki ruh bahşedecektiniz." Dedi Chanyeol emreder tonuyla, Kral tek kelime etmeden askerlere işaret verdi. Birkaçı aldığı işaretle hareketlenip taht odasından çıktı, İblis'in istediğini getirmek adına. Chanyeol'ün isteğine çoktan hazırdı Kral. Onun efsanesini gayet iyi biliyordu. İstekleri yerine getirilmediği de neler yaptığını da kulaktan kulağa duymuştu ve hiçbir aklı yerinde insan onun gazabına düşmek istemezdi. Onun kanlı gözünde kaybolan hiçbir ölümlü sağ çıkmamıştı oradan. Bunu bilmeyen hiçbir varlık yoktu bu evrende. İşin tehlikeli kısmıysa ruhları beğenip beğenmeyeceğiydi. Onun önüne öylesine ruhlar sunamazdınız, bunu kabul etmezdi. Ruhun sağlıklı olması en önemlisiydi hayatta kalabilmesi için.

White Darkness/chanbaek Where stories live. Discover now