· ikinci bölüm ·

1.1K 47 13
                                    

Gözlerimi açtığımda sıcak yatağımda olmayı bekliyordum. Sorun sıcak yatak değildi, yine sıcacık bir yerdeydim ama küf tutmuş tavanın altında bedenimi ısıtan bu yatak bana ait değildi, siyah battaniyenin de olmadığı gibi. Aniden ayağa sıçradım. Mutfaktan bir takım sesler geliyordu, neler olduğunu hatırlamaya çalıştım. Hatıralarım kısıtlıydı, yaşadıklarım gibi. 

Sam Uley'i hatırlıyordum. Arkasına dizilmiş sürüsünü. Paul'u gördüğümü de anımsıyor gibiydim. Belki Quill... Üzerimdeki kıyafetlere değidi gözlerim. Bana hayli büyük gelen gri bir kazak vardı, altımdaysa bir kadına ait olduğu renklerinden anlaşılan eşofman. Temkinli adımlarla seslerin geldiği yöne doğru yürümeye başladım. Mutfağın kapısına dikildiğimde aniden sesler kesildi ve odadakilerin gözleri üzerime çevrildi. 

Emily'nin sımsıcak sesi doldurdu kulaklarımı. Şefkatle bakıyordu. Anne gibi. "Günaydın tatlım" dedi üzerime üzerime gelirken. Kolları bedenimi sıkıca sardı "Senin için gerçekten korktuk."

"Üzgünüm.." dedim fısıltıyla. Dillerini nasıl konuştuğumu, dahası nasıl anladığımı gerçekten bilmiyordum. Ama dilden daha önemli bir konu vardı. Neden benim için korkmuşlardı ki?

"Şey.. kusura bakma" üzerimdeki kazağa bakıyordu "epey eski bir kazak. Sam'in."

Sam'e baktım minnetle. Oysa gözlerini Emily'den alamıyordu. Sanki odada Emily'den başka kimse yokmuş gibi... 

Mutfağa aniden 2 kişi daha daldı. Kavga ediyorlar gibiydi. Jacob'u gördüğümde Emily'nin ellerinin arasından sıyrılıp geriye doğru sıçradım. Simülasyonun içine falan mı düşmüştüm? Burada neler oluyordu?

Jacob da ondan kaçtığımı anlamış olacak ki kaşlarını çatarak baktı. Sorun ne der gibiydi. Emily elimi tuttu ve masaya doğru sürükledi. Sandalyeye oturturken nasıl kaçabileceğimi düşünüyordum. Sanki mümkünmüş gibi...

Jacob ve Quill de oturdu. Jacob yanımdaydı. Titrememek için dudaklarımı ısırıyordum. Alışmam mümkün müydü bu duruma gerçekten? Şaka gibiydi. Bir masanın etrafında kurtadamlarla, tanıdıklarımla, yemek yiyor olmak. Üstelik kitaplardan ve filmlerden tanıdığım insanlardı bunlar. 

Önüme bir fincan bırakıldığında ellerimi sıcak fincana sardım. Üşüyordum. 

Sam'in o sert sesini yeniden duydum. Bana bakıyordu. Karanlık gözlerinden duyduğum rahatsızlığı tarif edecek herhangi bir kelime var mıydı bilmiyorum. 

"Kimsin ve kendini neden öldürmeye çalışıyordun?" dedi. Hayatım boyunca bu kadar açık konuşan biri daha olmamıştı çevremde. Kendimden başka. Elim refleksle boynuma gitti. Gerçekleri anlatsam inanmayacakları, hatta deli yaftası yiyeceğim çok barizdi. 

-Hadi ama dostum, kitaptan düşen bir kız mı?! Sırada ne var Mısır Tanrıları mı?-

Emily Sam'in arkasına geçmiş ve sarılmıştı. Gözleri merakla ışıldıyordu. 

"Aslında... kim olduğumu bilmiyorum. Kendimi öldürmeye de bu yüzden çalıştım." sıcak kahveyi dudaklarıma götürdüm. 

Boynumdaki künye kolyeyi parmaklarının arasına aldı Jacob. Bunu öyle hızlı yapmıştı ki ne olduğunu anlayamamıştım. 

"Damla." dedi. "Buralı olduğunu zannetmiyorum."

Emily de onaylarcasına başını salladı. "Damla.." diye fısıldadı "Kulağa hoş geliyor. Neyse ki internet çağında yaşıyoruz, ismin kökenine bakabiliriz değil mi?"

"Türkçe." dedim sertçe. 

Kısık gözlerini benden bir an olsun çekmeyen Paul Sam'e baktı "Sanırım orası kıtaların ötesinde bir yer. Coğrafya dersinden hatırlıyorum."

Ayağa kalktım aniden. Yumruklarımı sıkmıştım ve derin nefesler alıyordum. İçinde olduğum durum normaldi ama benim için kesinlikle anormal kategorisine bile girmiyordu, yetersizdi. "Belki de gitmeliyim."

Emily kollarını Sam'in boynundan çekti. Annemsi tavrına yeniden bürünmüştü. "Üzgünüm ama burada kalıyorsun. En azından bir şeyler hatırlayana dek."

Sam nişanlısının elini tuttu ve öptü "Bence de burada kalıyorsun küçük" birden neşelenmişti. Arkadaşlarıyla konuşmaya daldı ve Emily de göz kırptıktan sonra yerime oturmam gerektiğini anladım. Burada kalıyordum. Sonsuza kadar.

**

Ateşin çevresine toplanmıştık. Elimdeki odunla ateşi harlıyor gibi görünüyordum. Ama aslında düşüncelerimin kafasını koparmaya çalışıyordum. 

Madem buraya gelmiştim ve anlaşılan gidemeyecektim de, neden olanları unutmaya çalışmıyordum ki? Belki de gerçekten unutmalıydım. Şayet rüyaysa da -ki bu imkansızdı- zevkini çıkarmalıydım bunun. Kaç kişi canından çok sevdiği bir serinin içine paldır küldür düşer ve Sam tarafından kurtarılırdı ki?

Çevremdeki sesler yükseldiğinde kaldırdım başımı. Ateşin ötesindeydi bedeni. Embry...

Karanlığı parçalayan ateşin ortasında buluştu gözlerimiz.
Siyahları, yıllardır karanlığa mahkum kalmış gibi bakıyordu gözlerime. Tünelin ucunda zar zor görülen parıltıymışım gibi.
Ölmeden önceki son dileği, dudaklarından dökülen ilk kelime...
Kaybetmemek, yitirmemek için o küçük parıltıyı, her şeyi yapacak kadar gözü kara...

Dakikalar geçiyordu. Adımlarını bana yönelttiğinde ateşi ezip geçmişti. Ayağa kalkarken sendeledim, gece kadar siyah gözlerinde kaybolmuştum. Üzerine basıp geçtiği ateş, benim yüreğimde de harlanmıştı.

Nefesini yüzümde hissediyordum, kokusu vücudumun derinliklerine doğru yola çıkmıştı.

Belli belirsiz duydum Sam'in sesini. "Embry" diyordu "mühürlendi."

Yalnızca Embry miydi mühürlenen?..

Yalnızca Embry miydi mühürlenen?

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
Twilight | Büyülü KızWhere stories live. Discover now