BÖLÜM 42 - II. Kısım

29.6K 2.3K 366
                                    

Merhaba. Bu bölümler nedense Emir'i çok daha iyi tanıdığımızı düşünüyorum, benimle düşüncelerinizi paylaşın lütfen.

İyi okumalar...



İpar adamın telefonunu göstermesiyle sehpanın üstünde duran telefonu alarak Emir'e baktı. Adamın huzursuzluğu gözle görülür haldeyken elindeki telefonuna gelen mesajı merakla açtı. Yanındaki Aykut'un sessizliğine de anlam veremiyordu.

Gönderen: Emir
Hemen parka gel güzelim.

İpar bakışlarını telefonunun ekranından çekerek karşı evin terasına baktığında Emir'in arkasını dönerek yürüdüğünü görebilmişti, Aykut'la sarıldığını gördüğünü içten içe biliyordu ve kendisini bu sebeple parka çağırdığını da tahmin ediyordu.

"Ne oluyor İpar?" diye soran Aykut'a çevirdiğinde bakışlarını, ilk kez o kahverengi gözlerdeki parıltıların sebebini düşündü. Konduramıyordu, kondurmak istemiyordu.

"Benim çıkmam lazım Aykut."

Kadının sözleriyle tek kaşını kaldırarak başını onaylarcasına salladı Aykut, gitmesi gerekiyordu. Elini kaldırarak İpar'ın yanağını belirsiz bir dokunuşla okşadı. "Kendine dikkat et özgür kız."

İpar, başını onaylarcasına sallayarak, "Sen de." dedi ve Aykut'un sözlerinin altındaki anlamla tebessüm etti, kendisine özgürlüğünü kaptırmamasını söylüyordu, Emir'in karışmasına izin vermemesini...

Aykut kapıya ilerlerken İpar'da onu geçirdi ve üstüne hırka almak için odasına ilerledi, odasına girdiğinde cama kayan bakışlarıyla gördüğü adamla hızlı olması gerektiğini fark etti, Emir evden çıkmıştı.

Telefonuna gelen bir tehdit mesajını daha okuyan Emir bahçe kapısının önünde duraksamıştı, kapıyı kapatarak ilerleyeceği sırada karşı binanın kapısının açılmasıyla dişlerini birbirine bastırdı. Aykut, gözlerine imalı bir bakış atarken, Emir derin nefes alarak kendisini durdurdu, başına yine ağrılar giriyordu. Dün gece uyuyamamıştı.

Aykut kendisine sinir bozan gözlerle bakarak arabasına binerken yumruğunu sıktı. Eğer İpar'a kendisi için bir sıfat verebilmiş olsaydı, şimdi tepkisi çok daha farklı olurdu. Ama kadına daha hislerini açıkça söylememişti. Kendini ona vermemişti, onu kendisine almamıştı. Daha birbirlerine ait olamamışlardı.

Sıktığı yumruğu ve başına giren sancılarla, her yere indiğinde gücünü kanıtlayan sert adımlarla parka doğru yürümeye başladı. O iki kelimeyi söylemiş olmayı isterdi, söylemek istiyordu. Çoktan bile çok demek istiyordu. Çoktan bile çok...

Yüreği sıkışırken aldığı derin nefesle bu sıkışıklığı geçirmek istedi ama geçmiyordu. Burnuna sevdiğinin kokusu dolmadan, o koku ciğerlerine ulaşmadan geçmeyecekti. Parka girdiğinde hep oturduğu banka oturdu ve kadının gelmesini bekledi, beklerken düşündü. Ne diyeceğini... Sıfatsızken ona ne olduğunu ve neden karıştığını nasıl açıklayacağını düşündü. Gerçekten sıfatsız mıydı peki? Her şey sadece o iki kelimeyle mi oluyordu?

Kadından önce yanına ulaşan kokusunu içine çekti, esen rüzgâra şükredebilirdi. Kapanan gözlerini aralayarak kadına baktığında yeşil gözlerin karmaşıklığıyla elini banka vurdu ve elini çekerek biraz açık duran bacaklarının arasında birleştirdi, elleri birbiriyle savaşıyor gibiydi.

"Geldiğin için teşekkür ederim." dediğinde Emir, bakışları yerdeydi. Hâlâ söyleyeceklerini düşünüyordu, kadının gözlerine bakarsa bütün düşüncelerinin aklından gideceğinden korkuyordu.

KALP YANGISIWhere stories live. Discover now