-104

31.7K 1.6K 96
                                    

Multimedia: Yiğit Efe? 😔

Selma

Kapıya sertçe vurup, Deniz seslenmemize rağmen, kendisi inat edip bize kapıyı açmıyordu. Annesi bana korkuyla bakıp, "Yoksa kızıma içeride bir şey mi oldu?" diye korkuyla sorduğunda, benim de içimi kötü düşünceler girdi. Sesimizi bir tık daha yükseltip, kapıya sertçe vurduk. Deniz'den hala bir yanıt gelmeyince, Rüzgar'ı aramaya kadar verdim. O kapının kırılması gerekiyordu, hem de şimdi. Koşar adımlarla hemen salona yöneldim ve çantamdan telefonumu çıkarıp, titreyen parmaklarım ile oğlumun numarasını çevirdim. Arama tuşuna basar basmaz, telefonu kulağıma doğru götürdüm ve derin bir nefes verdim.
Telefon odanın içinde çalmaya başlayınca, sese doğru yürüdüm ve oğlumun telefonunu yemek masasının üzerinde unuttuğunu gördüm.

"Lanet olsun!" dedim kendi kendime ve hemen Erol'u aradım.
Birkaç kez çalmasına rağmen açmadı telefonu. Sinirle yemek odasında volta atıp, tekrardan aradım kendisini ve, "Aç artık adam!" diye bağırıp, yatak odasına doğru yürüdüm.

Erol telefonu açar açmaz, "Selma şimdi zamanı değil! Birazdan seni arayacağım," dedi ve hemen telefonu suratıma kapattı.

"Erol!" diye bağırdım ve kendisini tekrardan aradım. Bu defa da açmayınca, "Ben ambulansı arıyorum, böyle olmaz!" dedim ve Deniz için ambulans çağırdım.

"Kızım, bak ambulans çağırdık. Eğer bir şeyin yoksa aç şu kapıyı," diye feryat etti annesi ve ağlayarak yere çömeldi.

"Ah Kemal ah, bizi ne hallere soktun sen! Hele kızıma veya torunuma bir şey olsun, o zaman görürsün sen!" diye bağırdığında, kendisinin ellerini sıkıca tuttum ve ardından gözlerinin içine bakıp, "İkisine de bir şeyler olmayacak, inanın bana. İyi haberler ile eve geri döneceğiz. Ambulans yolda merak etme sakın, olur mu? " dedim ve kendisine sarıldım. Yaklaşık on dakika içinde siren sesini duymamız ile ayağa kalktık ve beraber dış kapıya doğru koşup, kapıyı açtık. Görevliler sedye ile içeri girdiklerinde," Koridorun sonundaki kapı, " dedim ve peşlerinden yürüdük. İri yapılı olan görevli, "Kapıyı kırmak zorundayım," dedi ve sağ ayağını geriye attı. Görevli derin bir nefes verdikten sonra, sert bir şekilde kapıyı kırdı. Deniz'i baygın bir şekilde yerde bulduğumuzda, içim paramparça olmuştu. Annesi canı yanarcasına, "Deniz, bebeğim benim!" diye bağırmaya başlayınca, benim de gözlerimden yaşlar süzülmeye başladı.

"Gelinim hamile, lütfen dikkat edin!" dedim titreyen dudaklarım ile ve güzel kızıma içim yanarcasına baktım. Kanamasının olmaması iyi bir işaretti kendimce. Deniz ambulansa doğru götürülürken, gideceği hastanenin adını öğrendim, ardından da bize bir taksi çağırdım.

Evin ışıklarını kapattıktan sonra, en son olarak mutfağa geçtim ve ocağı kontrol ettim. Çantamı da aldıktan sonra, ikimiz telaşlı bir şekilde evden çıktık ve kapının önünde bizi bekleyen araca doğru ilerledik. Yol boyunca Erol'u aradım fakat sonu yine beklediğim gibiydi. En sonunda kendisine mesaj atmak zorunda kaldım.

"Deniz fenalaştı, hastaneye gidiyoruz. Telefonda beni dinlemediğin için çok teşekkür ederim, Erol! Rüzgarı al ve çabuk hastaneye gel, sana adresi atıyorum!"

Hastane ve adresi yolladıktan sonra, elimi Ayla hanımın omzunun üzerine koydum ve, "Sakın kötü düşünme, kızımız ve torunumuzdan güzel haberler alacağız," dedim.

Kızaran gözleri ile bana baktı ve titrek ses tonuyla, "Kanaması yoktu, değil mi?" diye sordu. Başımı iki yana salladım.
"Yoktu canım, Deniz bence stresten bayıldı."

Hastaneye varır varmaz, taksiciye ücretini ödedim ve Ayla Hanım ile koşar adımlarla hastanenin içine girdik. Nefes nefese kalmış bir şekilde, "Deniz Sancaktaroğlu," dedim görevli kıza ve, "Az önce ambulans ile bu hastaneye kaldırıldı. Nerede olduğunu öğrenebilir miyiz?"

DENIZ'IN RÜZGARI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin