"GELEBİLİR MİYİM??" İçeriden An'ın şüphe dolu sesi geldi.

"GEL," diye seslendim. "BİZ DE KONUŞUYORDUK ZATEN."

An suratında garip bir sırıtışla mutfağa girerken "Eminim," diye karşılık verdi. Bir sonraki adım maknaenin kızararak başını eğmesiydi. Tanrım, ben utanmıyordum ama o mu utanıyordu? Bu çocuk gerçekten garipti.

Kahvaltıya devam ederken An birkaç kez polise şikayette bulunmamızı önerdi. Normal şartlarda elbette olması gereken buydu ancak An'ın bilmediği şey Jake'i gazetecilere gammazlayanın ben olduğum; bunu o şerefsizin bir şekilde öğrendiğiydi. Bu sefer bir de polise düşmesinin nedeni ben olursam her şey ortaya çıkar ve bir daha iş bulamazdım.

Yemek faslı bittiğinde Jungkook ısrarla benimle kalma konusunu açıp duruyordu. Onu reddetmekten bıkmıştım.

"YAA!! BENİM SABRIMI ZORLAMA MAKNAE!!"

An tüm planlarımı suya düşürmüş olabilirdi, hatta maknaeyle işi pişirmiş bile olabilirdim ancak bu Jeon Jungkook'a tavırlı olduğum gerçeğini değiştirmiyordu.

Elimdeki kaseleri lavabonun içine koyarken 18 yaşındaki maknae hayal kırıklığıyla tezgaha dayandı. "O zaman seni eve benim bırakmamı kabul et. Bari bunu yapmama izin ver."

Derin bir nefes aldım. Maknaeye artık böyle bir şeyin mümkün olmayacağını söylersem verdiğim istifa mektubunu da açıklamak zorunda kalırdım. Bu yüzden kafamla onayladım.

"Pekala, ama programımız çakışırsa orasına ben karışmam."

"Neden çakışsın ki?" Jungkook'un gözlerinin arkamda masa silen An'a takıldığını gördüm. "Young bizim menajerimiz, değil mi An noona? Programımız uyumlu olmak zorunda."

Kendimi kaç defadır tutmaya çalışıyordum bilemiyorum ama gerçekten patlamak üzereydim. An benden 1 veya 2 yaş büyüktü sadece ve maknae ona noona noona diyip duruyordu. Bana hayatında 4 defa noona demeyen çocuk bir saat içinde 20 defa aynı kelimeyi tekrarlamıştı.

An'a dönüp şöyle bir baktığımda bu sefer tanrıya şükürler olsun ki gülümsemekle yetindiğini fark ettim.

"Ya, gitmeyecek misin sen?"

Jungkook'un kaşları çatıldı. "Beni kovuyor musun?"

"Fazla bile kaldığın bir gerçek, maknae."

Ona göre oldukça dengesiz davrandığımın farkındaydım ama elimde değildi. Bir şeyler yolunda gittiğinde ya ergen gibi davranıyor ya da sinir bozucu şekildi ısrarcı oluyordu. Ben de sinirli bir insandım tabi. Bir kere kuyruğuma basıldı mı kolay kolay sakinleşemiyordum.

Öfkeyle ağzını açıp kapaması bir oldu. Bir şey söylemek istediği ama kendini tuttuğu belliydi.

"Ağzındaki baklayı çıkar," dedim. "Çekinme."

"Çok kaba birisin."

Suratıma çarpık bir gülümseme oturttum. "Sen de bana karşı her zaman bu kadar düşünceli değildin sonuçta."

"Ah, ben sizi tekrar yalnız bırakayım..."

Gergince kapıya yanaşan An'ı "Hiç gerek yok," diyerek durdurdum. "Maknae zaten gitmek üzere."

CRAFTY |Jungkook| ✓Where stories live. Discover now