34.Bölüm: Sevgilim?

1.3K 82 101
                                    

İyi okumalar \(^o^)/

⭐⭐⭐

Lou evde olmadığı için direk yukarı çıktım. Giyeceğim kıyafetleri yatağın üzerine bıraktım ve kısa bir duşa girdim. Çıktığımda aşağıdan Lou'nun sesini duydum. Hemen üstüme gecelik olarak aldığım dizimde biten elbiseyi giyip aşağı indim.

"Lou." dedim kendimi göstermeye çalışarak.

"Katherine, bizim acil çıkmamız gerek." dedi endişeli bir şekilde.

"Ne? Ne oldu?"

"İş yerinden arkadaşım Caroline. Kocasıyla ayrıyorlarmış. Kocasını onu dövmüş." derken son cümleyi Lux'un duymaması için fısıldamıştı.

"Ah, pekala. Bende Harry'le buluşacağım haberin olsun." dedim hızlıca.

"Tamam canım dikkat et, biz çok geç olmadan döneceğiz." deyip yanağıma bir öpücük kondurdu ve Lux bana el sallarken çıktılar.

Bu korkunç birşey. Hayatının devamını beraber geçirmek istediğin, aşık olduğun, her zaman yanında olmaya söz verdiğin adamın senden ayrılması korkunçtu. Ve üstelik seni dövmesi. Tanrım, babam anneme böyle birşey yapsaydı onu asla affetmezdim. Evlilik hakkında hiçbir zaman sıcak düşünmemiştim. Bu sanırım annem ve babamın ayrılması yüzündendi. Harry'de böyle hissediyor olmalıydı. Anne ve babasının ayrıldığını Gemma'dan öğrenmiştim. Harry bu konu hakkında bana hiçbir şey dememişti. Zaten onu hiç tanımıyordum, sadece Gemma'nın anlattığı kadarını biliyordum. Harry'le yakın zamanda konuşacağım, onu tanımam lazımdı.

Hala salonda dikildiğimi farkedip hızlıca yukarı çıktım. Saçlarımı kuruttum ve maşa yaptım. O sırada saçımın renginin kendi yavaşça kendi rengine döndüğünü farkettim. En kısa zamanda Lou'ya söylemeliydim. Saçımın hoş olduğuna karar verince saatin altıya geldiğini gördüm. Telefonumdan bir müzik açmaya çalıştım. En sonunda Beyoncé- Halo da karar kıldım. Giyinmeden önce mutfaktan birşeyler atıştırmak istedim ve mutfağa indim. Masanın üstünde duran elmayı kaptım ve bir bıçak aldım. Ki hiçbir zaman elma soyamazdım. Birkaç başarısız denemeden sonra kabuklu yiyebileceğime karar verdim ve elmayı kesip bıçağı batırdım. Elmayı ağzıma attım. Gerçekten acıkmıştım. Ama birşey yememem lazımdı. Bu yüzden bir elmayla yetinecektim. Elmayı yerken cebimde duran telefonumun Beyoncé çalan güzel sesi zil sesiyle kesildi. Ağzımdaki elmayı yemeğe çalışırken bir yandan telefonumu çıkarmaya çalışıyordum. O sırada elimde olduğunu unuttuğum bıçak yere düştü. Ah! Ayağım.

"Kahretsin. Ah, ah, ah."

Ayak parmağıma gelmişti ve delicesine kanıyordu. Hemen sandalyeye sekerek oturdum ve ısrarla çalan telefonu açıp kulağıma dayadım.

"Alo?"

"Hazır mısın bebeğim?" dediğinde bebeğim kelimesini duyduğum an midemde uykuya yatmış olan kelebekler tekrar uyandı.

"Hazır mı? Daha bir saat var." diye söylendim.

"Ben yinede geliyorum, seni evdede bekleyebilirim." diye çıkıştı. Ne? Olmaz! Ayağımı görünce işi büyütüp beni hastaneye götürmek isteyecekti.

"Ne? Hayır! Olmaz. Gelme. Yani gel ama şimdi olmaz. Yedide gel." ah kahretsin.

"Ne oldu Jess?" dedi gergin bir sesle.

"Ben hazır değilim olmaz." dedim ve ayağıma acıyla baktım. Kapatsa birşeyler yapıp acımı dindireceğim ama kapatmıyor ki.

"Jessica on dakika ordayım."

"Ne?" derken telefon kapandı. Sıçtım. Hemen ayağa kalktım ve sekerek üst kata çıkmaya çalıştım. Hemen ayağımı suya soktum. Ama bu daha fazla kanamasına neden oldu. Acımasını önemsemiyerek aşağı indim. İlkyardım setini kaptım ve oksijenli su sürüp yara bandı yapıştırdım. Faydası oldu mu ne? Ah güzel. Şimdi hemen yukarı çıkıp hazırlanabilirdim. Ayağa kalktım ve yaralı ayağımı sürüyerek merdivenlere ilerledim. Mutfağı görünce hemen orayı topladım. Bıçağı kaldırıp yerine koyarken kapı çaldı. Siktir! Ne? Küfür mü ettim ben?

Best Thing I Never Had »» HSWhere stories live. Discover now