*7*

11.7K 586 121
                                    


Sabah yine kahvaltı yapmadan kapıya doğru ilerledim. Sanırım annem hala hazırlanıyordu. Ses etme gereği duymadan kapıyı sertçe çekip çıktım. Nasıl olsa duyardı.

Kulaklığım kulağımda, yavaş adımlarla okula giderken onu gördüm. Yine. Hala engeli kaldırmamıştı. O da her zamanki gibi kulaklığını takmış ve kendini dış dünyadan soyutlamıştı. Benim gibi. Aklımdan geçen düşünce ile başımı iki yana salladım. O asla ben gibi değildi ve olmazdı. O bambaşkaydı. Hiçkimse gibi.

Okula yaklaşınca önümde olduğu için ilk o okula girmişti. Arkasından girdiğimde kulaklıklarımı çıkarmıştım. Yeni yetmelerin hayran hayran iç çekişlerini duyuyordum. Çok fazla kızla takıldığı için ona nefret dolu bakanlarda vardı. Acaba bana da böyle baksalar ne yapardım? Yine boş boş düşünmeye başlamıştım. Nefret edenler hiçbir zaman Arel'in umrunda olmamıştı. Alışıktı. Umursamazdı. Benim gibi(!). Adımlarımı hızlandırıp hemen ardından okul binasına girdim. En üst kata çıkıp hemen onun sınıfının yanında olan sınıfıma girdim.

Barlas ve Berat olmasa katlanamayacağım sınıf. Hemen cam kenarı arkadan ikinci sıraya oturdum. Sınıfa katlanmak amacıyla kafamı koyup biraz uyuklamaya başlamıştım ki saçlarımın karıştırılmasıyla yerimden zıpladım.

"Ya Barlas ne yapıyorsun abi ya?"

"Çok güzel uyuyordun da şey ettim." diye bana cevap veren Barlas'a göz devirdim ve arkamızdaki sıraya çantasını fırlatıp çantanın üzerine oturan Berat'a döndüm.

"Ne o, yine sinirlisin." benden gözlerini kaçırınca bir şey olduğunu anlamıştım. Barlas,

"Söylesene oğlum, ne değişik değişik bakıyon?" deyince Berat tekrar bana baktı.

"Oğlum şu kızın suratına bak lan. Bu tatlılığa nasıl- Allah'ım!"

"Ya Berat söyle artık ne oldu?" dedim. Tekrar bana baktı,

"Üzülmek yok ama. Hele o piç kurusu için tek bir gözyaşı dahi dökmek yok!" dediğinde bahsettiği kişinin Arel olduğunu anlamıştım ve gözlerim benden habersiz dolmuştular bile. Berat ve Barlas da Arel'i biliyordular. Hatta ona anonimden yazdığımı bile.

"Söyle söyle. Bana bir şey olmaz, alıştım artık ona ve iki günlük sevgililerine."

"Bu kez öyle değil be güzelim. Bu kez o kadar hafif değil." dedi ve ön sıraya uzanıp bana sarıldı.

Onlar her şeyi biliyordular. Her şeyi. Sadece Arel'i değil, zamanın geçiremediği her şeyi. Ve her zaman yanımda olmuştular. Annemin yapamadığını yapmıştılar.

Bu hayatta belki de tüm şansımı onlar gibi dostlar edinerek kullanmıştım.

"Siktirtme belanı da söyle ne söyleyeceksen. Sardın kızı da sarmaşık gibi." diye patlayan Barlas beni Berat'ın kollarından kurtardı. Barlas hep böyleydi, sabırsız ve kıskanç.

"Offf! Tamam anasını satayım söylüyorum. Okula gelince yine kahve almaya kantine gidiyordum ve Arel pezevengini gördüm. Arel ve Suna'nın ayrıldığını biliyorsun zaten. Birlikte kahve almış sınıfa çıkarken Ceyda geldi ve Arel'e 'öğleden sonra kütüphaneye gelir misin,' dedi ve Arel de tamam dedi. Huh! Söyledim gitti. Ama bak üzülmeyeceksin söz verdin."

Berat bitirince yanaklarıma yine benden habersiz bir kaç damla düşmüştü bile. Aslında gerçekten alışıktım böyle şeylere fakat bu kez kızın Ceyda olması koymuştu.

Ne zaman bahçeye çıktığımın farkında değildim. İçim paramparçaydı. Ceyda haklıydı. Ben cesaretsiz korkağın tekiydim. Arka bahçedeki boş bankların birine oturmuştum. Çok geçmeden beni göğsüne çeken iki kol hissettim. Barlas. Bana sarılırken aynı zamanda saçlarımla da oynuyordu. Ardından Berat'ın üzgün sesini duydum,

"Lan keşke söylemeseydim. Bak, güzelim lütfen üzme kendini. Hem sen Arel pezevengini bilmiyor musun? O kimseyle sevdiği için çıkmaz. Siktir et, Ceyda kullandırtsın kendini. İki güne kalmaz onlarda ayrılırlar. Özür dilerim. Söylememem gerekirdi."

Gözyaşılarımı sildim ve yüzüme silik bir tebessüm yerleştirdim. Benim yüzümden üzülmek zorunda değillerdi sonuçta.

Ama içim acıyordu. Halim bitik, kalbim yenikti.

Yavaşça Barlas'ın kollarından sıyrıldım. Benden izinsiz gözümden firar eden bir kaç damla yaşı tekrardan elimin tersiyle silip ayaklandım. Kollarımı Berat'a dolayıp sıkıca sardım.

"Saçmalama Berat, ben alışkınım. Sadece yine her zamanki duygusallığım işte. Ama bak geçti işte anlık bi sinirle döküldü yaşlar." deyip gülümsedim.

İlk dersi kaçırmıştık. Hem de benim yüzümden. Suçlulukla onlara baktığımda ciddi ciddi bana bakıyorlardı. Birkaç saniye sonra üçümüz birlikte kahkaha atmaya başladık. Sonuçta fizikçinin gazabından kurtulmuştuk. İşte böyleydiler. Ağlarken beni bir anda güldüren, mutlu eden ve benden asla vazgeçmeyen kardeşimdiler. Zilin çalmasına az bir zaman kaldığı için kantine doğru ilerlemeye başladık.

Öğleden sonra kütüphaneye gidecektim. İçim kan ağlasa da gidecektim. Kendi kendime acıyordum. Neden böyle olmak zorundaydı? Neden içimdeki hiçbir şey geçmiyordu?

Cebimdeki telefonum titreyince elime aldım.

Arel: engel kalktı diye ümitlenme

Arel: hakkında ki düşüncelerim hala aynı, umarım aynı aptallığı bir kez daha tekrarlamazsın

Neyden bahsettiğini ben anlamıştım ama o hala onu deli gibi sevdiğimi anlamamıştı.

_

#qalp

ANLA || Texting Where stories live. Discover now